Ülkemiz hem kürsel ekonomik yavaşlama, hem de istikrarı tehdit eden bölgesel terör olayları ve çatışmalar nedeni ile zor zamanlardan geçiyor. Ekonomimizin can damarı olan şirketlerimiz de bu ekonomik, sosyal ve siyasi koşullardan gayet olumsuz etkileniyor.
Makroekonomik anlamda önümüzü göremiyor olmak, siyasi belirsizlikler ve bölgemizden ülkemize de sıçramış olan terör olayları, yatırımları ve tüketici güvenini olumsuz etkilemekte. Başta turizm olmak üzere pek çok sektör zor durumda. 1 yıl ve üzerinde planlama yapmanın mümkün olmadığı bir döneme girdik. Şirketlerimiz çok dikkatli olmalı.
Bu sorunların, ekonomik bir krize dönüşmemesi için hem devlete, hem iş dünyasına, hem de vatandaşlara büyük rol düşüyor. En önemli konu, güven erozyonunu durdurmak. Ülkemize, bankacılık sistemimize, iç pazarımıza, kendi insanımıza güvenmeye devam etmeli ve asla frene basmamalıyız. Ekonomik krizleri beklentilerin tetiklediğini biliyoruz. Tüm hane halkaları ve şirketler, kriz beklentisi içine girer ve frene basar ise, bu topyekün frene basma anlamına gelir ve ekonomi yavaşlar, hatta küçülür. Bu sebeple devlet otoritesi acilen kurulmalı, vatandaşa ve iş dünyasına güven veren mesajlar verilmeli, yapısal reformlar hayata geçirilmelidir.
Öte yandan şirketlerimizin de dikkat etmeleri gereken konular var. Örneğin dövizle borçlanma yapmamak, likit kalmaya çalışmak, verimli çalışmaya başlamak, inovasyona yönelmek, kurumsal risk yönetimi ve iç denetime önem vermek gibi.
Şirketler bu dönemde özellikle döviz, likidite, alacak tahsil, verimlilik, suistimal ve iş geliştirme/pazarlama risklerine özel dikkat etmeliler.
Danışmanlık yaptığım şirketlerin Yönetim Kurullarına net bir mesaj veriyorum; olası bir krizden güçlenerek çıkmanın iki yolu var: 1- Stratejik öncelikleri iyi belirlemek ve fırtınalı havada iyi yönetim ve liderlik sergilemek, 2- Herkes frene basarken, kurumsal yönetim, inovasyon, pazarlama, verimlilik, risk yönetimi ve iç denetim gibi konulara yatırım yapmak.
Şirketlerin, bu dönemde başarılı bir stratejik planlama yapmaları (bu dönemin özel koşulları gereği 12-24 aylık dönem için) önem taşıyor. Aslında stratejik planlar 3 yıl ve üzeri için söz konusu olan planlar ancak bu dönemde 1-2 yıla kadar inmek durumunda. Bu stratejik planlar hazırlanırken, iç ve dış çevre, sektör, beklentiler, tahminler çok iyi ortaya koyulmalı, geniş bir konsensus ile hazırlanmalı. Gerekir ise dış uzmanlardan danışmanlık desteği alınmalı.
Önümüzdeki birkaç yıl, ciddi belirsizlikler barındırıyor. Şirketler, bu döneme iyi bir stratejik plan ve esnek, uygulanabilir, maliyet etkin stratejiler ile girmeli.
Şirketlerin bu dönemde, en alttan en üste birlik olmaları, kader birliği yapmaları gerekiyor. Stratejik planlar katılımcı hazırlanmalı ve sahiplenilmeli. Şirketin bugünü ve geleceği masaya objektif olarak yatırılmalı. “Biz iyiyiz” sendromundan çıkılmalı. Öz eleştiri yapılmalı. Halı altına süpürülen sorunlar tekrar gündeme alınmalı.
Konjonktür artık eskisi gibi değil. Herkesin bunu fark etmesi sağlanmalı. Ancak moraller asla bozulmamalı. Kurumsal enerji ve moralin hep en üst seviyelerde tutulmasına çalışılmalı.
Bu noktada en temel tespit şu. Şirketlerin belirsizlik ve/veya kriz dönemlerine güçlü ve likit girmeleri gerek. Nakit akışlarının sağlıklı olması gerek. Bu sebeple en iyi oldukları core business larına odaklanmalı, kurumsal enerjiyi dağıtmamalı, daha düşük büyüme gösteren, verimsiz olan, şirket kaynaklarını sömüren işlerden çıkmaları gerek. Bu tür business lar sizi zayıf düşürür. Bu sebeple, stratejik analizler yapılırken, core business iyi tanımlanmalı. Core business’ ın dışında kalan business lar (işler) dan yavaşça, bir plan doğrultusunda ve karlı olmasa bile zarara uğramadan çıkış yolları aranmalı. Ne de olsa denize ayağınıza bağlı demir ağırlıklarla gitmek istemezsiniz.
Bu dönemde benim şirketlere önerim, bu döneme nakit akışı olarak güçlü girmeleri ve likit kalmaları olur. Net çalışma sermayesine dikkat edilmeli. Nakit akışlarının sağlıklı olması gerek. Şirketin, gereksiz yatırım ya da cari harcamalardan uzak kalması gerekir. Bu sebeple şirketler, core business larına odaklanmalı, daha düşük büyüme gösteren, verimsiz olan ya da şirket kaynaklarını sömüren işlerden çıkmaları gerek. Bu tür business lar sizi zayıf düşürür. Bu sebeple önce core business’ a önem vermek, sonra da nakit akışı güçlü olan işleri ön planda tutmak iyi bir strateji olacaktır. Şirketlerin borç ve alacak yaşlandırması, kredi riski yönetimi ve nakit bütçelemesi gibi konulara ekstra önem vermeleri gerekiyor.
Core business olmayan ya da güçlü bir nakit akışı sağlamayan her tür işten uzak kalmak, yatırım yapıldı ise, bir süre bekletmek, belirsizlik ortadan kalkana kadar dikkatli olmak gerektiğini düşünüyorum. Bu noktada patronların “ben bilirim”, “temkinli olmaya gerek yok”, “bize birşey olmaz” tutumlarını bir tarafa bırakmaları ve olaya farklı bir perspektiften bakmaları gerekiyor.
Ayrıca stratejik açıdan, şirketlerin, kriz dönemlerinde güçlü bir finansman desteği bulması ve gerekli görüldüğü noktada bundan faydalanması da önem taşıyor. Nereye gittiğini bilmek, doğru hedefler ve stratejiler belirlemek, core business a odaklanmak ve nakit akışlarını ön plana alan bir yatırım/cari harcama politikası izlemek yeterli olmuyor. Buna ek olarak, şirketlerin bir de finansman planı olmalı. Özkaynak veya borçlanma alternatifleri, girişim sermayesi fonları gibi farklı alternatifler ile genişletilmeli. Bunun için şirketlerin zorunlu olmasalar dahi, dış denetim yaptırmaları, şirket değerlemesi ile şirket değerlerini tespit ettirmeleri, risk yönetimi ve iç denetim fonksiyonları ile şirket lerinin kurumsal yönetim yapılarını güçlendirmeleri gerekiyor. Bu şekilde banka ya da öz sermaye dışındaki bazı alternatif finansman kaynaklarından da fon temin edebilir hale gelebilirler.
Belirsizlik ve kriz dönemleri, doğru adımlar atılabilir ise şirketler açısından “detoks” dönemleri olur. Yukarıdaki önerilerin dışında iç operasyonların iyileştirilmesi, verimliliğin artırılması, core business a odaklanmak, risk yönetimi ve iç denetimin güçlendirilmesi, ürün/hizmetlerin inovasyonlar ile geliştirilmesi, yeni pazarlara girmek, süreçlerin daha hızlı ve verimli hale getirilmesi gibi pek çok konuya bu dönemlerde odaklanmak mümkün olacaktır. Konjonktürün iyi gittiği büyüme zamanlarında dikkat edilmeyen bu konular, en azından böyle dönemlerde kurumsal enerjiden pay almalıdır.
Özetle şirketlerimiz bu dönemde, iyi belirlenmiş stratejik hedeflerine, core business larına, nakit akışlarına, finansman kaynaklarına erişim konusuna ve operasyonel iyileşme konularına odaklanmalıdır. Enerji ve dikkatlerini bu konulara vermelidir. Bu konuda, topyekün bir koordinasyon ve iletişim gerektiğinden, iyi bir liderlik paha biçilemez değerde olacaktır.