İş dünyası 1900′ lerin başından bu yana pek çok yönetim teorisi ve modelini benimsedi ve uyguladı. Bu yönetim teorileri, elbette beraberinde onları uygulamaya yardımcı olacak kavram ve araçlar ile birlikte geldi. 1900-1940 arası bilimsel yönetim ön planda idi. Uzmanlaşma, iş bölümü ve ölçümleme teknikleri yaygın olarak kullanılıyordu. Amaç verimliliği artırmaktı. Bu dönemde büyük ölçüde Taylor, Ford ve Fayol gibi liderlerin etkisi hissedildi.
1950- 1960′ larda, fonksiyonel yönetim ortaya çıktı. Pazarlar büyürken, üretim hacimleri artarken, organizasyonlar da genişlemişti ve bu büyük organizasyonları yönetmek için, fonksiyonel yapılanmalar, insan kaynakları yönetimi, hedeflerle yönetim, performans değerlendirme ve geri bildirim gibi araçlardan faydalandılar.
1970′ ler, iş dünyasında uzun vadeli bakış ve etkin planlamanın ön plana geçtiği yıllardı. Bu yılları Stratejik Yönetim yılları olarak tanımlamak mümkündür. Bu dönemin en önemli araçları ise Stratejik Planlar, SWOT analizleri ve BCG Matrisi idi. Durumsallık teorileri ve araçları da bu dönemin sonlarına doğru etkili olmaya başladı.
1950, 1960 ve 1970′ ler büyük ölçüde Peter Drucker’ın fikirsel üretimi ve etki alanı altında geçti denilebilir. Onun ortaya koyduğu fikirsel alt yapıya, bazı önemli şirketler (GE, IBM) ve bazı danışmanlık şirketlerinin (McKinsey, BCG gibi) ortaya koyduğu araç ve teknikler eşlik etti.
1980′ ler, Rekabet Avantajı ilkesinin ön plana çıktığı dönemlerdi. Rekabet avantajı sağlamanın en iyi yolu, en kaliteli ürünü veya hizmeti en ucuza üretmekti. Bunun için Toplam Kalite Yönetimi, Six Sigma ve Yalın araçları ortaya atıldı ve geniş ölçüde kabul gördü. İş dünyası, süreç yönetimi kavramı ile tanıştı. Tüm bu sistemlerin kalbinde, süreç yönetimi ve süreçlerle yönetim teknikleri yer alıyordu. Süreçlerini iyi yöneten, kaliteyi, maliyetleri ve memnuniyeti en iyi şekilde yönetebilecekti. Stratejik yönetim, hedeflerle yönetim gibi prensipler yine kabul görmekle beraber, istatistiksel ölçüm ve süreç bazlı performans iyileştirme çabaları bu dönemin en çok kabul gören araçları oldu. Çoğu ülkede 1990′ların ilk yarısına kadar hakim yönetim felsefesi buydu. Bu dönemin yıldızları Peters, Porter, Kaplan ve Norton gibi teorisyenler oldu.
1990′lar farklı bir yönetim anlayışının hayata geçtiği yıllardı. Kurumsal Yeniden Yapılanma ön plana çıktı. Bu amaçla, optimizasyon, benchmarking ve süreç yeniden yapılandırması (BPR) gibi araçlar, kurumlarda popüler hale geldi. Adeta yeniden yapılanmayanların oyundan dışı kalacağı inancı hakim oldu. Radikal dönüşümler, küçülmeler ve dönüştürücü liderlik prensipleri ön plana çıktı. Stratejik yönetim ve kalite yönetimi kullanılmaya devam edildi. Son 30 yılın tüm prensipleri, Strateji Haritaları ve Dengeli Skor Kartı aracı etrafında yeninden birleştirildi ve yorumlandı. İç kontrol kavramı özellikle, yasal zorunluluklar çerçevesinde önem kazandı. Bu dönemde, Hammer, Champy, Blanchard ve Kotter gibi düşünce adamları damgasını vurdu.
2000′ li yıllar ise, dünyanın bugüne kadar görmediği ölçüde büyük değişime sahne oldu. Artık en kaliteliyi, en ucuza üretmek, sürekli gelişmek ve stratejik planları başarmak yetmiyordu. Yönetim modelleri, tamamen inovasyon ve farklılaşma üzerine kurulmaya başlandı. Artık farklılaşmak, daha pahalı bile olsa, bazı ürün ya da hizmetlerin çılgınlık derecesinde tercih edilmesini sağlıyordu. Küçük teknoloji start up ları 2-3 yıl içinde 70- 80 yıllık şirketleri mali ve itibari yönden sollamaya başlamıştı. Teknoloji değişimi, değişim farklılaşmayı, farklılaşma inovasyonu tetikliyor, ortaya her 2-3 senede bir yeni iş modelleri çıkıyordu. 3-4 senelik teknoloji şirketlerinin, kendi yönetim modelleri ön plana geçmeye başlamış, adeta her başarılı teknoloji şirketi kendi yönetim prensipleri ve araçlarını dünyaya sunmaya başlamıştı. İnovasyon, mavi okyanus stratejisi, değer inovasyonu, hızlı ve sürekli büyüme gibi araçlar ön plana çıkmaya başladı. Belirsizlik, sürekli değişim, teknolojik ilerlemeler ve Y Kuşağının iş hayatında gözükmeye başlaması, risk yönetimi kavramının önem kazanmasına neden oldu. Risk kavramı dikkatle ele alınması gereken bir iş problemi olarak görülmeye başlandı. Risk ile getiri ve kayıp arasındaki ilişkiler, yönetsel modeller çerçevesinde tanımlanmaya çalışıldı (ISO 31000 ve COSO ERM). Bu dönemde yönetim felsefesi ve araçları ile ilgili etkili olan, katkıda bulunan düşünce adamı sayısı 30′ un üzerinde idi.
2010′lu yıllar, 2000′li yılların karakteristiğini taşımakla birlikte, büyük veri, bilgi, sanal gerçeklik, iş zekası, nesnelerin interneti, makine öğrenmesi gibi pek çok kavramın başladığı ve devam ettiği yıllar olarak yaşanıyor. Teknolojinin bir araçtan, bir amaca dönüştüğü yıllar olarak tanımlamak mümkün. Hızlı sürekli teknolojik gelişim artık oyunun kuralı ve buna ayak uyduramayan oyun dışı kalıyor. Bu dönemde, çok farklı iş liderleri ortaya çıkmaya başladı. Büyüme, dijital pazarlama ve iletişim, Y Kuşağı Yönetimi gibi konular tartışmaların büyük kısmını oluşturdu. Artık inovasyon çabaları, süreç inovasyonundan, değer ve teknoloji inovasyonuna dönmeye başladı. Stratejik planlama, dengeli skor kartı, toplam kalite yönetimi gibi araçlar tartışılmaya başlandı, büyük ölçüde terk edildi. Yeni dönemin kuralı, iyi bir iş fikrini, pazara en kısa, en hızlı ve en kullanışlı şekilde sunmak haline geldi. Bu konuda finansman imkanları da çok arttı. 20-30 yaş arası insanların kurduğu start up lar, geleneksel şirketlerin yerini almaya başladı. Kişiye özel ürün ve hizmet, çabuk ve düşük maliyetli sağlanabilmeye başlandı.
Bu durum esasen bir devrim anlamına geliyordu.
Öte yandan, 2010′ lu yıllar beraberinde, 2008 krizi sonrası küresel ekonomik güçlükler, bölgesel siyasi çekişmeler, bazı bölgelerde savaşlar, küresel piyasalarda öngörülemezlik ve istikrarsızlığı beraberinde getirdi. Bu durum, yatırım kararlarını ciddi boyutta etkilemeye, ekonomik yavaşlamaya ve işsizliğe neden oldu. İş dünyası bu yeni döneme VUCA (Volatility, Uncertanty, Complexity ve Ambiguity) adını verdi. VUCA dönemi, bünyesinde oynaklık, belirsizlik, karmaşıklık ve muğlaklık içeren, kendine özgü bir dönem. Zor bir dönem. Bu dönemin temel özelliği hiç bir yönetim aracının kesin olarak başarı olma ihtimali olmaması. Ülkeye, sektöre, şirkete hatta belirli bir operasyona göre bile değişikliklerin müthiş seviyede olduğu, son derece zorlu bir dönemden bahsediyoruz. Reaktif olanın kaybedeceği, proaktif olmanın adeta norm haline geldiği bir dönem bu. VUCA döneminde yönetim teknikleri arasında, iki tanesi öne çıkıyor. Büyük Veri ve Kurumsal Risk Yönetimi. İlki bu değişkenlik ve belirsizliği yorumlamak için bize bir araç sağlarken, ikicisi, kurumsal sistemlerin, VUCA ile baş edebilmesi için bir çerçeve, model, dayanak sağlıyor.
Bu durumu gören, ISO Organizasyonu, yönetim sistemleri standartları için “risk yönetimi” kavramını tam merkeze koymuştur. Dünyanın en yaygın kullanılan yönetim sistemi standardı olan ISO 9001: 2015′ te (kalite yönetim standardı) risk yönetimi, en önemli bileşen olarak yer almakta, dünyadaki şirketlerin VUCA’ ya uyumunu ve tepkiler geliştirmesini hedeflemektedir. Yine benzer şekilde ISO 14001, ISO 18001 (OHSAS), ISO 20000 ve ISO 27001 gibi standartların da temelinde risk yönetimi olduğu açıkça görülmektedir.
Yönetim teorisi, 2010′lu yıllarda onlarca yeni teoriyi ortaya koymaktadır. Ancak bu dönemin diğer dönemlerden farkı şudur:
Eski dönemlerde, akademisyenler tarafından ortaya koyulan teoriler, uluslararası yönetim danışmanlığı firmaları tarafından analiz edilerek araçlara dönüştürülüp, şirketlerde uygulanmakta, şirketlerdeki uygulama sonuçları akademisyenler tarafından analiz edilip, sonuçların yayınlar ile açıklanması ile mevcudiyetini ve resmiyetini kazanırdı.
Bu dönemde ise yönetim teorileri doğrudan uygulamacı olan şirketlerden çıkıyor. Akademisyenler ve danışman şirketler, bu teorileri takip etmekte ve analizde zorlanıyor. Dünya o kadar hızla değişiyor ki, 3 sene evvel genel kabul gören bir yönetim aracı, 3 sene sonra demode kalabiliyor. Teknoloji, özellikle de yazılımsal ve donanımsal gelişim, yönetim teori ve araçlarını kısa süre içinde demode hale getirebiliyor. Stratejik yönetim bile uzun soluklu yapılamıyor. Bu dönemde, şirketler için belki de geçeri tek bir yönetim aracı var, o da risk yönetimi. Büyük şirketlerin geleneksel GRC (Governance, Risk, Compliance) yaklaşımı değil, değişime ayak uyduran, metodolojik ve kolaylaşmış bir risk yönetimi anlayışı kabul görüyor. Esnek iş stratejileri ile uyumlu, proaktif, basit yönetilebilen ve iş süreçlerinin içine entegre edilmiş bir risk yönetim anlayışından bahsediyoruz. Yeninin, daha şimdiden eski olduğu bir dönemde, elde kalan tek geleneksel yönetim aracı olan risk yönetiminin de, yeni dönemin ruhunu yansıtacak şekilde değişmesi, büyük veri, değer inovasyonu ve industry 4.0 gibi kavramlar ile entegre olması gerekiyor.
Geleneksel risk yönetimi, yerini veriye dayanan ve hızlı karar almaya yardımcı olan, esnek bir kurumsal risk yönetimi felsefesine bırakıyor.
Şirketinizde veya kurumunuzda, risk yönetimi kavramı, yönetim sistemlerinin temeline oturuyor. Kurumsal risk yönetimi yapmayan, benimsemeyen ve yönetim sistemlerinin temelinde risk yönetimine yer vermeyen tüm şirketler, gelecek 10-15 sene içinde tamamen yok olacaklar. Şirketler ve kurumlar, risk olgunluklarını ve risk zekalarını artırmak durumundalar.
Şirketlerin bu yeni dönemde, başarılı olmak için izlemeleri gereken yol haritası şu:
- İş dünyasında yeni dönemin şifrelerini yakalamak. Bu dönemin yönetim, organizasyon, liderlik ve iletişim karakteristiğini iyi analiz etmek.
- Değişimin yönü ve şiddetini anlamak.
- Değişim, strateji ve liderlik üçgeninin tam ortasında risk kavramının olduğunu fark etmek.
- Risk farkındalığı ve duyarlılığı yüksek bir örgüt kültürü için çalışmaları başlatmak.
- Mevcut değer zincirinin, sonunda ortaya çıkan ürün ya da hizmetin, pazar beklentileri ve trendleri ile ne kadar uyumlu olduğunu değerlendirmek, ürün odaklı düşünce sistematiğinden, müşteri odaklı düşünce sistematiğine geçmek.
- Mevcut ürün/hizmet çıktılı değer zincirinin ve iş süreçlerinin VUCA döneminde ne kadar etkin olduğunun analizini gerekleştirmek.
- Ürün/hizmet çıktılı değer zincirini ve onu oluşturan iş süreçlerini mevcut ve potansiyel pazarlar çerçevesinde yeniden tanımlamak.
- Yeni değer zinciri tasarımını, risk odaklı gerçekleştirmek ve değişime uyum sağlayan esnek bir örgüt yapısı oluşturmak.
- Kurumsal risk yönetimini, şirkete özgün, değer zinciri ile uyumlu, esnek, değişime açık ve diğer yönetsel sistemler ile entegre (onların temeli olacak şekilde) oluşturmak ve değer zincirinin operasyonunu desteklemek.
- İnsan kaynaklarını (ağrılıklı olarak Y Kuşağı), bu yeni tasarım, işleyiş ve ilerlemeye uygun olarak motive etmek, yeniden konumlandırmak ve yetkinlik kazandırmak. Etkiki liderliği bu alanda kullanmak.
Yeni dönemin parametreleri hız, basitlik, isabetli karar alma ve değişimi doğru yorumlamak. Bunu başarabilmek için kurumsal risk yönetimine ihtiyaç var. ISO 31000 veya COSO ERM gibi Modellerin bile, yeni dönem için artık yeterli olmadığını düşünüyorum. Her şirketin, VUCA döneminde, kendisine özgün bir risk yönetim kültürü, sistemi ve araçlarını geliştirmesi gerek. Artık herkese uyan tek bir model veya herşeyi içine alan, geniş çerçevelerin döneminde yaşamıyoruz.
Şirket üst yöneticileri, risk yöneticileri ve profesyonel risk danışmanlarının yapmaları gereken, konuya risk yönetiminin “teknik ve dar çerçevesi” içinden değil, yönetim sistemleri bütünlüğü ve değişimin istikameti yönünden bakmalarıdır. Büyük resmi yorumlamak, sonra bu resim içinde sektörü ve şirketi yorumlamak, bu çerçevede, başta ürün/hizmet olmak üzere, değer zinciri, süreçler ve sistemleri yeniden tanımlamak ve hızlı bir şekilde uygulamak başarının anahtarıdır.
Dünya nereye gidiyor? Ülkemiz nereye gidiyor? İş dünyası nereye gidiyor? Yönetim teorileri ve sistemleri nereye gidiyor? Sektörümüz nereye gidiyor? Şirketimiz nereye gidiyor? soruları üzerinde ciddi olarak düşünülmesi gerekli sorulardır.
Bu sorular üzerinde kafa yormadan, dış uzman ya da danışmanlarca şirketinize hazır giyim mantığı ile önerilen yönetim araçları, risk yönetim sistemleri ya da uygulamalarını kabul etmeyin. Önce büyük resme odaklanın, sonra araştırın, sonra sorgulayın ve size en uygun “terzi işi” çözümü hızla ve en basit şekilde uygulamaya alın. Burada unutulmaması gereken en önemli konu, VUCA döneminde, elimizdeki en etkili yönetim aracının risk yönetimi olduğu gerçeğidir. Bu konuya odaklanalım.