Ülkemiz iç ve dış gelişmelerin etkileri ile bir döviz kuru belirsizliği ile karşı karşıya kaldı. Esasen durumun bir belirsizlikten, volatilite temelli bir krize evrildiğini görüyoruz. Bunun elbette makro ekonomik sebepler başta olmak üzere pek çok iç ve dış kaynaklı sebebi var. Bu yazının konusu bunlar olmayacak. Bu yazıda, kriz dönemlerinde yönetim konusunu ele alacağım.
Finansal krizler veya reel sektörü de içine alan ekonomik kriz dönemleri, şirketler açısından farklı bir döneme işaret eder. Talebin azaldığı, kurlarda oynaklığın arttığı, faizlerin yükseldiği, yatırım ortamının ve tüketici güveninin bozulduğu, belirsizliğin hakim hale geldiği ve toplumun tüm aktörleri için maliyetlerin ve enflasyonun arttığı böyle dönemlerde şirket yönetmek zorlaşır.
Güven ortamı, yüksek talep, düşük faiz ve kur dengesi ile siyasi istikrar etrafında şekillenen önceki dönemin iş dünyası için bu dünya bilinmezlerle dolu ve tehlikeli bir dünyadır. Önceki parlak dönemlerin aksine bu dönemlerde strateji, risk yönetimi ve operasyonda yapılan hatalar kolay kolay telafi edilemez. Kriz dönemleri, dalgalı denizdeki kaptan misali, iyi ve kötü yöneticinin ayrıştığı dönemlerdir.
Bu dönemlerde, yöneticiler pek çok iç ve dış değişkeni izlemek, gelişmeleri doğru yorumlamak, şirketin risklerini iyi hesaplamak ve şirketin dalgalı denizde batmadan, belirli bir yöne doğru ilerletmek zorundadırlar. Böyle dönemlerde ciro için gaza basmak, ne pahasına olursa olsun büyümek veya verimliliği arka plana atmak yıkıcı olabilir.
Ülkemizde her seviyeden pek çok yönetici kriz döneminde yönetmek konusunda pek mahir değildir. Çünkü ülkemizdeki yöneticilerin, hele de alt ve orta seviye yöneticilerin çoğu iş hayatlarında bir kriz döneminde yönetici olmamıştır. Pek çoğu 2001 krizini hatırlar, ancak bu dönemde iş dünyasında yönetici pozisyonlarında olup da o dönemde krizi yaşayan yönetici sayısı ülkemizdeki demografiye bakarsak yüzde 20-30′u geçmez. 2001′ de orta ve üst yönetici olan çoğu kişi bu dönemde ya emekli, ya danışman, ya eğitmen ya da üst yönetici. O dönemde 50 yaş ve üstü tecrübeli olan tüm yöneticiler kuvvetle muhtemel bu dönem yoklar. Bu nedenle ülkemiz krizler konusunda tecrübeli olsa da yöneticilerimizin pek çoğu değiller.
2002′den bu yana ana eğilimi hızlı büyüme olan bir ülkede, iş dünyası da ciro odaklı bir büyüme stratejisi izledi. Likiditenin bol olduğu 2000′ler ile ülkemizin 2008 küresel buharınından az etkilendiği 2010′ların ilk yarısı, büyümenin ama ne pahasına olursa olsun büyümenin temel alındığı bir dönem oldu. Şimdi büyüme konusunda çok tecrübeli ama kriz döneminde yönetim konusunda yetkinliği düşük büyük bir yönetici grubu var elimizde. Bu iş dünyamız açısından büyük bir risk teşkil ediyor.
Peki dinamikleri tamamen değişen bu dönemde, yöneticiler ne tür stratejiler izlemeliler? Büyüme eksenli stratejik yönetim, hangi yöne evrilmeli? Burada karşımıza dengeli, inovatif, sürdürülebilir ve sağlıklı bir büyüme stratejisi çıkıyor. Şirketler, büyümeli ama sağlıklı, dengeli, organik ve herşeyden önce kar eksenli büyümeli. Karlılık için ise inovasyona dayalı farklılaşma stratejileri, iyi risk yönetimi, iyi süreç yönetimi ve güçlü iç kontrol yapıları gerekiyor.
Kriz dönemlerinde etkili yönetim için önce dönemin koşullarını iyi anlamak gerek. Bu dönem anahtar stratejiler:
1- Rekabette farklılaşmak ve fiyat rekabetinden uzaklaşmak,
2- Maliyetleri ve giderleri etkili bir şekilde kontrol altına almak, verimliliği artırmak, operasyonu gerçekten çok iyi yönetmek
3- Şirket kültüründe, organizasyonunda, yönetim anlayışında ciddi bir dönüşüm yaparak, kurumsal aidiyet ve motivasyonu artırarak, yetkinlikleri doğru kullanma becerilerini geliştirmek
4- Yurt dışına açılmak, yurt dışı odaklı bir iş yapış tarzı ve operasyonu kurgulamak, yeni pazarlar ve yeni segmentler bularak, döviz gelirlerini arttırmak.
5- Bu krizi bir fırsat olarak görerek dijital dönüşümü gerçekleştirmek ve yukarıdaki 4 unsuru da dijital süreçler ile desteklemek.
Şirketlerin her seviyede yöneticisi için bu konular çok önemli. Ancak tepe yönetim için bunlar hayati önemde. Kriz dönemleri güçlü liderlik gerektiren dönemlerdir. Bu dönemlerde panik olmadan, sakince, akıllıca ama hızlı bir tutum ile yukarıdaki stratejileri hayata geçirmek gereklidir.
Elbette en iyisi kriz olmadan, henüz daha ilk sinyaller gelmeye başladığında bunlar üzerinde çalışmak ve hazırlanmaktır.
Gerek ülkemiz, gerekse de yurt dışında pek çok şirket krizlere “deve kuşu” misali hazırlandığından, maalesef yok olmuştur. Bunun örneklerine çoğumuz şahit olduk. Oysa şirketlerimizin deve kuşu gibi kafasını kuma gömüp, bize bir şey olmaz inancı ile hareketsiz kalmak ve eski güzel günlerin devam edeceğini ummak yerine bir “kartal” gibi değişim göstermeleri, değişime adapte olmaları gereklidir.
Dr. John Kotter ve Holger Rathgeber’in güzel bir kitabı var. Kitabın Türkçe adı “Buzdağımız Eriyor”. Konusu değişim korkusu, direnci ve bunun aşılması.
Meraklı ve gözlemci bir penguen olan Fred zamanını buzdağını ve okyanusu gözlemleyerek geçirir. Bir gün kimsenin görmediği ve fark etmediği bir sorunu görür. Buzdağının altında kırıklar ve çatlaklar oluşmaya başladığını tespit eder. Bunu arkadaşları ve kolonide lider durumda bulunan penguenlerle paylaşır. Fred’i dinlemek isteyen penguenlerin yanı sıra değişimden hoşlanmayan ve sorunları görmezden gelen, Nono gibi penguenlerde vardır. Böylece değişimin hikâyesi, daha doğrusu değişim mücadelesinin hikayesi başar.
Ülkemizde bir kriz olmasını hiç temenni etmeyiz. Ancak bu olmayacağı anlamına da gelmez. İlk sinyaller de gelmeye başladığından, bu konuda gerçekçi değerlendirmeler yapmak ve değişim döneminde doğru stratejileri uygulamaya başlamak gereklidir.
Drucker’ ın dediği gibi “kriz döneminde yönetim, hem bilim hem de sanat olmaktadır”. Bu nedenle bizim değişimi ve riskleri kavrayan, değişimi kucaklayan, korkmadan doğru stratejileri uygulayan yöneticilere ihtiyacımız var.