İşim gereği pek çok şirket ile çalışıyorum. Bu aralar gündem hepsinde aynı; finansal krizin ekonomik bir kriz veya en iyi ihtimalle bir durgunluğa dönüşme ihtimali. Risk yönetimi merkezli bir iş yaptığımdan bu kaygıları anlıyor, hak veriyorum. Ancak sorun şu ki, işletmelerimizin çoğu bu riske karşı nasıl bir risk yönetimi uygulamaları gerektiğini bilmiyor. Yönetim Kurulu toplantı odalarında ne yapılması gerektiği üzerine tartışmalar süregelirken, gittikçe bozulmuş olan finansal göstergeler önümüzde çok fazla bir zaman kalmadığına işaret ediyor. Ne yapacaksak hemen, bugün yapmalıyız.
Elbette ülkemizde yeni hükümet sistemi ile şekillenen siyasi irade, bu tehlikeleri görüyor. Gerekli adımların atılması halinde finansal sıkıntılar, reel sıkıntılara dönüşmeyebilir. Ancak işimiz risk yönetimi olduğundan, gelin biz en kötü senaryoyu düşünelim. Olası bir ekonomik krize hazırlıklı mıyız?
Ekonomik krizler ekonomide durgunluk ve resesyon ile karakterize, tüm piyasaların bozulduğu ortamlardır. Dereceleri vardır. Ülkemizde son 25 senede hissedilmiş olan 1994, 1999, 2001 ve 2008 krizleri farklı nitelikte, farklı sebeplere dayanan, farklı sonuçları olan krizler olmuştur. Ancak hepsinde karakterize olan bazı ortak olgular vardır, ki başında küçülme gelir. Bu noktada azalan talep, stok birikimi, sonrasında hızla düşen arz, işsizlik, iflaslar, bankalara borçların ödenemesi nedeniyle banka iflasları ve sonrasında finansal sistemin topyekün çökmesi 2008 hariç karşılaşılan sonuçlar olmuştur. Bu nedenle, şirketlerimiz olası en kötü senaryoyu düşünürken 1994, 1999, 2001′i göz önünde bulundurmalıdır.
Asla temenni etmeyiz ancak böyle bir durumda, işletmelerin sudan çıkmış balığa döndüklerini gördük. Panik ile alınan kararlar, işten çıkarmalar, tasarruf tedbirleri, bozulan moraller, düşen kapasite oranları, kredi ve maaş ödeme güçlükleri ve diğer sorunlar.
Peki işletmeler olası krizlere gerçekten hazır olabilir mi? Bu mümkün müdür?
Evet. Ben mümkün olduğuna inanıyorum. Ancak ilk başta durumu kabullenmek ve eski tatlı günlerin sona ermekte olduğunu görmek gerek. Hala bunun idrakinde olmayan işletmeler var. İş dünyasının hükümete desteği ve güveni fazla, halkın siyasi desteği hala güçlü, istikrarlı bir siyasi ortam var, medya konumu gereği ekonomi yönetimi lehine son derece destekleyici bir tutum içinde kabul. Ancak bunlar sadece iç kırılganlıkları hafifletiyor. Hala faiz, enflasyon, kredi genişlemesi, kredi geri ödemeleri, mali disiplin, para politikası-siyasi politika uyumu taraflarında büyük sorunlar var. Dış kırılganlıklar ise hala çok yüksek seviyede. FED’in piyasadan likidite çekmesi, doğrudan ve portföy bazlı yabancı yatırımların azalması, bölgesel güvensizlikler, kredi derecelendirme kuruluşlarının notları, kur artışları, ithalatın pahalanması, vb. konular da dış risklere işaret ediyor.
Bu tablo işletmeler olarak hazırlık yapmamızı gerektiriyor. Bu hazırlık 3 boyutta aşağıdaki soruları cevaplamak suretiyle başlatılmalı:
1- Stratejik Yönetim. Nereye ulaşmak istiyoruz, neden ulaşmak istiyoruz, nasıl ulaşmak istiyoruz, hangi kaynaklarlar, kimlerle, ne zaman, hangi risklerimizi nasıl yönetmeliyiz, inovasyonu stratejik yönetimin temeline nasıl koyarız, yurt dışına nasıl açılır, yurt dışı faaliyetleri nasıl hızlı bir şekilde devreye alırız, farklılaşma ile fiyat rekabetinden nasıl uzaklaşabiliriz?
2- Operasyonel ve Teknolojik Dönüşüm. İş ve süreçleri nasıl basitleştirip daha yalın hale getiririz, maliyetleri nasıl düşürürüz, tedarik zincirimizi nasıl daha hızlı ve verimli yaparız, organizasyonu nasıl sade ve yalın hale getiririz, karar almayı nasıl kolaylaştırırız, işimizi nasıl dijital hale getiririz, önümüzdeki 10 sene için bize gereken yetenekleri nasıl bulur, işe kazandırır, geliştirir ve elde tutarız, geleceğin teknolojileri bizim sektörü nasıl etkileyecek, buna nasıl hazırlık yapalım, büyük veriden nasıl faydalanabiliriz, karar alma süreçlerini nasıl destekleriz?
3- Kültürel Dönüşüm. Kültürümüzü daha verimli, hızlı, teknoloji ile uyumlu çalışmaya yönelik olarak nasıl şekillendiririz, kültürümüzün engelleyici ve riskler oluşturan yönleri neler, bunları nasıl dönüştürürüz, motivasyonu nasıl artırırız, insanların şirketimize olan sadakat ve bağlılığını nasıl artırırız, inovasyon ve etik kavramlarını kültürümüzün en önemli unsurları haline nasıl getirebiliriz?
Bu amaçla tüm bu unsurların değerlendirildiği bazı anketler gerçekleştirmek gerekiyor. İşletmenin tüm iş süreçleri ve fonksiyonlarını kapsayan, geniş ölçekli değerlendirme araçları ile mevcut durum tespit edilebiliyor. İç Kontrol Enstitüsü olarak, bu tür değerlendirme araçlarından bir tanesini özellikle son 2 yıldır kullanmaktayız. Bu şekilde şirketlerin krize dayanıklılıklarını ölçebiliyor ve gerekli önerileri yapabiliyoruz. Bu değerlendirme sonrası, şirketlerin 3-6 ay içinde “krize dayanıklı” hale gelmesi için atmaları gereken adımları, yine şirketin yönetici ve uzmanları ile birlikte belirliyor ve projelendiriyoruz. Şirketler bu 3 boyutta öyle basit iyileşmeler, öyle büyük sonuçlar getiriyor ki, şirketlerin krizi fırsata çevirme motivasyonlarının dahi arttığını gözlüyoruz.
Krize hazır olmak zamana karşı yarışmak demek, bu nedenle kaybedecek vakit yok. Kendimizi değerlendirmek ve hızla somut aksiyonlar almak gerekiyor. Unutmamak gerekli ki riskini yönetemeyen, krizini yönetmek zorunda kalır!