Günümüzde yönetim etkinliği, şirketlerin etkinliği ve verimliliği demek. Bu sebeple, başta akademik dünya olmak üzere, yönetim üzerine çalışan çok fazla kanaat önderi, danışmanlık şirketi ve çok uluslu şirket yönetim etkinliğini artıracak model ve araçlar üzerine çalışıyor. Gün geçmiyor ki gündeme yeni bir yönetim felsefesi ya da modeli çıkmamış olsun.
Esasen yönetim, bu toprakların insanı olan bizler için çok yabancı bir kavram değil. Bu topraklarda, benimsemiş olalım veya olmayalım, beğenelim ya da beğenmeyelim; Alparslan’ dan, Şeyh Edebali’ ye, Fatih Sultan Mehmet’ ten, 2. Abdülhamid’ e, Mustafa Kemal Atatürk’ ten, Nuri Demirağ’ a, Muhtar Kent’ ten, Kemal Derviş’ e, Nasuh Mahruki’ den, Süleyman Seba’ ya, Fatih Terim’ den Mustafa Denizli’ ye, Necmettin Erbakan’ dan Bülent Ecevit’e, Turgut Özal’ dan Recep Tayyip Erdoğan’ a, Vehbi Koç’ tan, Üzeyir Garih’ e kadar farklı yelpazede, farklı liderlik ve yönetim becerilerine sahip, etkili düşünce adamları, reformistler, yönetici ve liderler çıktı. Bunlar arasında Mustafa Kemal Atatürk ile Fatih Sultan Mehmet, her 4 özelliğe de sahip olmaları ile ayrılıyor.
Bu isimler dışında da yüzlerce gerçek lider, yönetici ve düşünce adamı tanıyoruz. Hepsini tek tek saymanın imkanı yok. Liste uzar gider. Ayrıca binlerce isimsiz lider ve yönetici de geçti bu topraklardan. Her biri isimsiz kahramanlar olarak bu ülke topraklarına siyaset, ticaret, spor, kültür, bilim, edebiyat ve sanat alanlarında katkılarda bulundular ve bulunmaya devam ediyorlar.
Bugün dünyada, Nvidia, Bosch, Philips, Western Union, Unilever, BP, Pepsi, P&G, Roche gibi çok uluslu şirketlerin her kademesinde başarılı Türk yöneticiler var.
Yönetim ve liderlik bu topraklara, bu toprakların insanlarına yabancı kavramlar değil.
Batılıların icat ettikleri EFQM, MBWA, Stratejik Planlama, Kaizen, Katılımcı Yönetim, Yetkilendirme, İç Kontrol, Kurumsal Risk Yönetimi, Stratejik Planlama, bilimum ISO’ lar, Balanced Scorecard, Amaçlarla Yönetim, Kurumsal Yönetim, 365 Derece Performans Değerlemesi, vb. pek çok yönetim modeli ve aracını büyük bir coşku ile ve sorgusuz kabul ederek, hemen kendi şirket ya da idarelerimizde uygulamaya koyuluyoruz. Amaç, şirket ya da kurumlarımızı daha verimli, etkin, hızlı, düzenli, sistemli, performanslı, motive, odaklı, hızlı, sorumlu, şeffaf hale getirmek.
Bu durum şirket ve idarelerde büyük bir kafa karışıklığına neden oluyor. Üstelik her bir yeni model ve sistem, ülkemiz kültürü, koşulları, insan kaynaklarının yeterliliği ve diğer faktörler düşünülmeden hemen, kopyala yapıştır sistemleri ile olduğu gibi uygulanmaya çalışıldığından bunlardan başarı sağlanması mümkün olmuyor. Başarı sağlayanlar ise bu konuda kafa yoran, bu modeleri olduğu gibi değil, ülkemiz ve kurumsal kültürümüz ekseninde yeniden yorumlamayı başarabilen kurumlar.
Yönetim ve liderlik kavramları, bizim kültürümüzde fazlası ile var olan kavramlar. Yönetim etkinliğini artırmak istiyorsak, kendi topraklarımızın ve insanımızın sesine kulak vermeliyiz. Kendi toplumsal özelliklerimizi öğrenmeli, güçlü ve zayıf yanlarımızı anlamalı, buna uygun modeller üretmeliyiz.
Batılı model ve araçlara pek düşkün olan yönetim ve liderlik hocaları, akademisyenler, danışmanlar; Jack Welch, Peter Drucker ya da Steve Jobs’ ın yönetim model ve araçlarını su gibi ezberleyip, her yerde bunları anlatırken, nedense Şeyh Edebali’ yi unuturlar. Aşağıda Şeyh Edebali’ nin Osman Bey’ e Nasihati, esasen mükemmel bir yönetim ve liderlik metnidir. Bu metin, doğru anlaşılıp doğru yorumlandığında, Türk tipi etkin yönetime baz teşkil eder. Üstelik bizimdir. Bizdendir. Başarısı kanıtlanmıştır.
Şeyh Edebali’ nin Osman Bey’ e Nasihati
“Ey Oğul!
Beysin! Bundan sonra öfke bize; uysallık sana… Güceniklik bize; gönül almak sana.. Suçlamak bize; katlanmak sana.. Acizlik bize, yanılgı bize; hoş görmek sana.. Geçimsizlikler, çatışmalar, uyumsuzluklar, anlaşmazlıklar bize; adalet sana.. Kötü göz, şom ağız, haksız yorum bize; bağışlama sana… Bundan sonra bölmek bize; bütünlemek sana.. Üşengeçlik bize; uyarmak, gayretlendirmek, şekillendirmek sana..
Ey Oğul!
Yükün ağır, işin çetin, gücün kıla bağlı, Allah Teala yardımcın olsun. Beyliğini mübarek kılsın. Hak yoluna yararlı etsin. Işığını parıldatsın. Uzaklara iletsin. Sana yükünü taşıyacak güç, ayağını sürçtürmeyecek akıl ve kalp versin. Sen ve arkadaşlarınız kılıçla, bizim gibi dervişler de düşünce, fikir ve dualarla bize va’dedilenin önünü açmalıyız. Tıkanıklığı temizlemeliyiz.
Oğul!
Güçlü, kuvvetli, akıllı ve kelamlısın. Ama bunları nerede ve nasıl kullanacağını bilmezsen sabah rüzgarlarında savrulur gidersin.. Öfken ve nefsin bir olup aklını mağlup eder. Bunun için daima sabırlı, sebatkar ve iradene sahip olasın!.. Sabır çok önemlidir. Bir bey sabretmesini bilmelidir. Vaktinden önce çiçek açmaz. Ham armut yenmez; yense bile bağrında kalır. Bilgisiz kılıç da tıpkı ham armut gibidir. Milletin, kendi irfanın içinde yaşasın. Ona sırt çevirme. Her zaman duy varlığını. Toplumu yöneten de, diri tutan da bu irfandır.
İnsanlar vardır, şafak vaktinde doğar, akşam ezanında ölürler. Dünya, senin gözlerinin gördüğü gibi büyük değildir. Bütün fethedilmemiş gizlilikler, bilinmeyenler, ancak senin fazilet ve adaletinle gün ışığına çıkacaktır. Ananı ve atanı say! Bil ki bereket, büyüklerle beraberdir. Bu dünyada inancını kaybedersen, yeşilken çorak olur, çöllere dönersin. Açık sözlü ol! Her sözü üstüne alma! Gördün, söyleme; bildin deme! Sevildiğin yere sık gidip gelme; muhabbet ve itibarın zedelenir…
Şu üç kişiye; yani cahiller arasındaki alime, zengin iken fakir düşene ve hatırlı iken, itibarını kaybedene acı! Unutma ki, yüksekte yer tutanlar, aşağıdakiler kadar emniyette değildir.
Haklı olduğun mücadeleden korkma! Bilesin ki atın iyisine doru, yiğidin iyisine deli (korkusuz, pervasız, kahraman, gözüpek) derler.
En büyük zafer nefsini tanımaktır. Düşman, insanın kendisidir. Dost ise, nefsi tanıyanın kendisidir. Ülke, idare edenin, oğulları ve kardeşleriyle bölüştüğü ortak malı değildir. Ülke sadece idare edene aittir. Ölünce, yerine kim geçerse, ülkenin idaresi onun olur. Vaktiyle yanılan atalarımız, sağlıklarında devletlerini oğulları ve kardeşleri arasında bölüştüler. Bunun içindir ki, yaşayamadılar.. (Bu nasihat Osmanlı’yı 600 sene yaşatmıştır.) İnsan bir kere oturdu mu, yerinden kolay kolay kalkmaz. Kişi kıpırdamayınca uyuşur. Uyuşunca laflamaya başlar. Laf dedikoduya dönüşür. Dedikodu başlayınca da gayri iflah etmez. Dost, düşman olur; düşman, canavar kesilir!..
Kişinin gücü, günün birinde tükenir, ama bilgi yaşar. Bilginin ışığı, kapalı gözlerden bile içeri sızar, aydınlığa kavuşturur. Hayvan ölür, semeri kalır; insan ölür eseri kalır. Gidenin değil, bırakmayanın ardından ağlamalı… Bırakanın da bıraktığı yerden devam etmeli. Savaşı sevmem. Kan akıtmaktan hoşlanmam. Yine de, bilirim ki, kılıç kalkıp inmelidir. Fakat bu kalkıp-iniş yaşatmak için olmalıdır. Hele kişinin kişiye kılıç indirmesi bir cinayettir. Bey memleketten öte değildir. Bir savaş, yalnızca bey için yapılmaz. Durmaya, dinlenmeye hakkımız yok. Çünkü, zaman yok, süre az!..
Yalnızlık korkanadır. Toprağın ekim zamanını bilen çiftçi, başkasına danışmaz. Yalnız başına kalsa da! Yeter ki, toprağın tavda olduğunu bilebilsin. Sevgi davanın esası olmalıdır. Sevmek ise, sessizliktedir. Bağırarak sevilmez. Görünerek de sevilmez!.. Geçmişini bilmeyen, geleceğini de bilemez.
Osman! Geçmişini iyi bil ki, geleceğe sağlam basasın.
Nereden geldiğini unutma ki, nereye gideceğini unutmayasın…”
Sadece bu metinden dahi, pek çok farklı yönetim teorisi, yaklaşımı, modeli ve aracı çıkabilir. Etkin yönetim için kendi tarihimize ve kültürümüze biraz daha fazla bakmalıyız.