Gazetede yeni bir haber vardı dün. TBMM de bu dönem, daha önceki hiçbir dönemde görülmediği ölçüde yasaların hatalı yasalaştığı, bu hatalar fark edilmeden Cumhurbaşkanı tarafından onaylanıp, Resmi Gazete’de de yayınlanarak yürürlüğe girdiği ifade ediliyordu. En son hata olarak, Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığına ait bir atamanın, yürütme yetkisinin bir başka bakanlık olan Tarım ve Köyişleri Bakanlığına verilmesi dikkat çekmişti. Maddi hata niteliğindeki bu yanlışın, ilgili Bakanlık, Başbakanlık ve Cumhurbaşkanlığı aşamalarında fark edilmemesi ve düzeltilememiş olması medya tarafından“özensizlik” olarak nitelenmekte.
Bundan önce de benzer şekilde önemli hatalar yapıldığı görülmekte. Örneğin yine yakın zamanda gündeme alınan Odalar ve Borsalar Yasasında genel sekreter seçilmeye engel suçların “seçilebilecekler” arasında yer alması hatası gerçekleşmiş. Yine geçtiğimiz haftalar içinde TBMM Genel Kurulunda devletin, vergi borçları ve alacaklarına ilişkin bazı düzenlemeler içeren Amme Alacakları Yasası görüşülüp kabul edilmiş, ardından Yasa Çankaya Köşküne onay için gönderilmiş ve gönderilen bu yasa Cumhurbaşkanı tarafından bekletilmeden kabul edilmişti. Ancak Köşk’e onay için gönderilen Yasada yer alan cetvelin hatalı olduğu ortaya çıktı. Köşk’e gönderilen metnin en sonunda yer alan cetvelde, otomobillerin silindir hacimleri ile uygulanacak vergi miktarları birçok yerde hatalı yazılmıştı. Ek olarak ÖTV’ den muaf tutulacak bazı kalemler de unutulmuştu. Yasanın Resmi Gazete’de yayınlanmasını takiben yapılan hatanın fark edilmesi sonucu TBMM Genel Sekreterliği, 13 Haziranda Resmi Gazeteye ilan vererek, hatalı cetvelleri düzeltti.
Bu hatalar ile ilgili olarak TBMM bürokratları, Çankaya Köşkü’ne Genel Kurulda kabul edilen metin yerine, yanlış metin gönderildiğini kabul ettiler.
“Mecliste doğru metin kabul edildiği için yasa değişikliğine gerek olmadığını iddia eden yetkililer, benzer hataların daha önceki yıllarda da aynı yolla düzeltildiğini söylediler”
Muhalefet ise bu durumu şiddetle eleştirerek bu tür bir düzeltmenin geçerli olmayacağı, Meclisten çıkan metin ile Cumhurbaşkanınca onaylanan metnin farklı olması nedeni ile Yasanın onaylanmamış ve yürürlüğe girmemiş olduğunu iddia etmekte.
Yukarıda hatayı kabul eden yetkililerce yapılan açıklamayı satır araları ile tekrar okumak gerektiğini düşünüyorum.
“Mecliste doğru metin kabul edildiği için yasa değişikliğine gerek olmadığını iddia eden yetkililer, benzer hataların daha önceki yıllarda da aynı yolla düzeltildiğini söylediler”
Bu açıklamanın satır aralarından çıkacak sonuçlar şunlar:
1)
Hata oldukça ciddi bir hatadır. Ancak yetkililerce önemli bir hata olarak görülmemektedir. Sonradan düzeltilmiş olması yeterli görülmektedir.
2)
Operasyonel bazı risklerden ve zayıf iç kontrol sistemlerinden kaynaklanan bu hatalar sürecin hiçbir aşamasında fark edilememiştir.
3)
Operasyonel riskler net bir şekilde itibar ve yasal risklere dönüşmüştür.
4)
Oldukça önemli bir etkiye sahip olduğunu düşündüğüm bu operasyonel riskler, uzun bir süredir gerçekleşmektedir. Yani benzer hataların da aynı şekilde gözden kaçmış olması riskin yüksek bir olasılığa sahip olduğunu göstermektedir.
5)
Yüksek etki ve olasılığa sahip bu operasyonel riskleri yönetmekte yetersiz iç kontrollerin olduğu gerçeği uzun süre tespit edilmemiş, hatalar ancak gerçekleştikten sonra fark edilebilmiştir.
6)
Yöneticilerin hata olduğunu kabul etmekle birlikte bu hataları hafife alan ve bu tür bunları normal karşılayan üslupları da dikkate şayandır. Yapılan açıklamalar ilgili kurumların yetkililerinin iyi niyetli olmakla birlikte, risk ve risk yönetimi farkındalıklarının olmadığı gerçeğini işaret etmektedir.
7)
İç denetim ve iç denetim hizmetlerinin bu vaka ile birlikte ne denli önem taşıdığı ortaya çıkmıştır. Kamuda neden iç denetim? Farklılığı nedir? İç denetime ihtiyaç var mı? gibi bazı soruların cevabını bu ve benzeri vakalar en iyi şekilde vermektedir. Etkin bir iç denetim sisteminin risk yönetimi ve iç kontrol sistemlerinin tesisi yönündeki çabaları ve bu sistemlerin sağlıklılığına dair güvence sağlama fonksiyonlarının önemi net bir şekilde ortaya çıkmaktadır.
8) Ülkemizde özellikle de Kamu sektöründe görev yapan iç denetçilerin işlerinin ne kadar zor olduğu ortaya çıkmaktadır. Faaliyetleri esnasında iç denetçilerin kurumlarında bir risk farkındalığı bulunmadığı gerçeği ile yüzleşmeleri ve buna dönük tedbirleri almaları gerekmektedir. Devletin zirvesindeki bu bakış açısının tüm kamu’ya sirayet etmiş olması muhtemeldir. Ancak durumun bilgi eksikliğinden kaynaklandığını ve kamudaki yönetici ve yetkililerin son derece iyi niyetli olduklarını düşünmekteyim. İç denetçilerin farkındalık yaratmaktaki etkin çabalarının yöneticileri tarafından anlaşılacağına ve yönetimlerin iç denetçileri sonuna kadar destekleyeceğine inanıyorum. Ancak burada anlaşılabilir olmak ve derdi iyi anlatmak ön koşuldur. Aynı dili konuşmadan, meseleleri somutlaştırmadan anlaşılabilmek ve destek alabilmek imkansız hale gelecektir.