Bilginin Laneti

Geçen gün iş dünyası ile ilgili okuduğum bir kitapta “bilginin laneti” kavramı ile karşılaştım. Çok ilginç bir kavram olduğunu düşünerek sizlerle paylaşmak istedim. İş dünyasında ve hatta hayatın diğer alanlarında bizi ilgilendiren bir kavram bilginin laneti. Temelde bir “iletişim hatası”.

Herhangi bir alanda uzman, tecrübeli veya bilgili olanlar, genellikle kendi alanları ile ilgili bilgi veya düşünce aktarımı yaparken çoğunlukla karşılarındaki kişilerin konuyla ilgili kendileri kadar bilgili olmadığını fark etmeden hareket ediyorlar. Bilinçsiz bir şekilde bu varsayımın çizdiği bir strateji dahilinde karşı tarafla iletişim kuruyorlar. Çoğu zaman konuya dair bilgisi olmayan veya az olan kişilerin yerine koyamıyorlar kendilerini. Bu durumda ciddi bir iletişim problemi yaşanıyor. Anlaşılmak zorlaşıyor, imkansızlaşıyor. Verilmek istenen mesajlar ya alınamıyor ya da hatalı alınıyor. Bilginin laneti sadece konuya uzak veya bilgisi az kişilerle kurulan iletişimde değil, bilgili ve tecrübeli kişiler arasında dahi yaşanabiliyor. Karşıdaki kişinin bilgi düzeyini tam ve yeterli gören bir iletişimci, mesajını bu varsayıma dayanarak gönderiyor. Ancak asla karşıdaki kişinin bilgi, uzmanlık ve tecrübe düzeyini kestiremediğinden, kendi düzeyine göre mesajı ayarlıyor. İşte pek çok durumda düzeyler arası farklılık doğru bir üslup ve strateji ile iletişim kurmaya engel oluyor. Bu durumu kendi verdiğim ve aldığım eğitimlerde de sıklıkla tecrübe ettim. Bilginin lanetini gördüm. Geçtiğimiz yıllarda belirli konularda, özellikle de teknik konularda eğitim alırken bazı eğitimcilerin kendi uzmanlıklarını baz alıp, istemsiz şekilde eğitim verdiği kişileri de aynı düzeyde değerlendirip, pek çok kavramı-daha tanımını bile yapmadan- eğitimlerde kullandığına şahit oldum. Benzer şekilde kendi eğitimlerimde de zaman zaman bu hatayı yaptığımı fark ediyorum. Mesajımı karşı tarafın algılmasında sorun yaratacak bir üslup ve strateji ile aktardığım oluyor. Örneğin risk değerlendirmesi ile ilgili birşeyler anlatırken, dinleyicinin kafasında risk değerlendirmesi ile ilgili uyanan kavramsal çerçeveyi istemsizce kendi kafamdaki ile aynıymış gibi değerlendiriyorum. Oysa değil. Her dinleyen diğerinden genellikle farklı algılamalara sahip oluyor. Bu hataya sık düşüyorum. Yapılması gereken ne öyleyse? Bilginin lanetinden kurtulmak için neler yapılmalı? Şunu söylemek gerekir ki bilginin lanetinden kurtulma süreci bunun yaşandığının ayırdında olmakla başlıyor. Elbette ki bilginin lanetinden bir anda kurtulmak kolay değil. Geçmiş tecrübe ve birikimlerin varlığı bunu engelliyor. Çözüm ise etkin iletişimden geçiyor. Karşı taraf ile empati kurabilmek gerekiyor. Yani kendini karşı tarafın yerine koyup onun düşünce ve hislerini anlamaya çalışmak çabası gerekiyor. Bu ise iletişim becerilerinin arttırılması ve karşılıklı samimiyet ile mümkün gözüküyor. Şunu bilmemiz gerekiyor ki iç denetçiler olarak sadece eğitimlerde değil, pek çok farklı durumda bilginin laneti tuzağına düşeceğiz. Örneğin denetlenenler ile gerçekleştirdiğimiz toplantılarda iç denetimi ve amacımızı anlatırken, saha çalışmalarında, risk yönetimi danışmanlık faaliyetlerinde kısaca içinde bilgi ve uzmanlığın geçtiği her alanda bu sorunu yaşayacağız. Önemli olan karşımızdaki kişilerin konulara bizim kadar vakıf olamayabileceği gerçeğini temel varsayımımız yapıp, bilinçli bir çaba ile vereceğimiz mesajları anlaşılabilir hale getirmektir. Karşı tarafın bizi anladığından emin olmaktır.

Bir Cevap Yazın

E-Posta adresiniz yayınlanmadı

Şu HTML etiketlerini ve özelliklerini kullanabilirsiniz: <a href="" title=""> <abbr title=""> <acronym title=""> <b> <blockquote cite=""> <cite> <code> <del datetime=""> <em> <i> <q cite=""> <strike> <strong>


Yukarıya Git