Bugün karşılaştığım bir haber, hem iç denetçi, hem de Fenerbahçe’ li olmam nedeniyle dikkatimi çekti. Akşam Gazetesi’nin haberine göre, bir bankanın Kadıköy Hasanpaşa Şubesi’nde görevli müdürün, müşteri hesaplarından 700 bin TL’yi kendi hesabına aktardığı tespit edillmiş. Mağdurlar arasında Fenerbahçeli ünlü futbolcular Volkan Demirel ile Gökhan Gönül de bulunuyormuş. Zanlı müdür, 30 kişinin hesabından para çekmekle suçlanırken, vurgunun boyutu 700 bin TL olarak belirtiliyor. Haberin Devamı Şu Şekilde (kaynak milliyet.com.tr):
“Vurgun, bir banka müşterisinin, haberi olmadan hesabından yüklü miktarda para çekildiğini söylemesi ile ortaya çıktı. Banka, şikayet üzerine inceleme başlattı. 2 müfettiş, 2 hafta boyunca hesapları didik didik etti. Şikayetin doğru olduğunu belirleyen müfettişler, 30 ayrı hesapta da usulsüzlük yapıldığını, 700 bin TL’nin Banka Müdürü C.B. tarafından zimmete geçirildiğini tespit etti. Durum, savcılığa bildirildi. İstanbul Mali Şube ekipleri, müdür C.B.’yi kayınvalidesinin Kadıköy’deki evinde gözaltına aldı. AĞABEYİNE AKTARMIŞ Soruşturma kapsamında aralarında işadamları ile armatörlerin bulunduğu 30 kişinin hesaplarında bir yıl içinde, 4 milyon dolar, 16 milyon TL ve 400 bin euro hareketlilik saptandı. Olaydan habersiz müşterilerin hesaplarındaki paranın Müdür C. B. tarafından ikinci hatta üçüncü hesaplara aktarıldığı ve nakit para çekildiği tespit edildi. Paranın bir bölümünün C.B.’nin Antalya’da yat işletmecisi olan ağabeyinin hesabına aktarıldığı belirlendi. Şubeye bir yıl önce atanan müdürün, daha önce görevli olduğu bankadan gelirken, yanında birçok müşterisinin hesabını da getirdiği ortaya çıktı. İki gün gözaltında tutulan ve iddiaları reddeden Müdür C.B. çıkarıldığı mahkemece tutuklandı. İSİMLERİ GİZLENDİ Müdür C.B.’nin çektiği paraları bir süre sonra geri yatırdığı, ancak kriz nedeniyle açık verdiği belirlendi. C.B.’nin hesaplarını izinsiz kullandığı Volkan Demirel ile Gökhan Gönül adına kredi de çektiği tespit edildi. Müfettişlerin ise bankanın önemli müşterilerinden olan Volkan ve Gökhan’ın adlarını, rapora koymadıkları öne sürüldü. İddiaya göre, mağduriyetleri giderilen futbolcular soruşturmaya dahil edilmedi”. Şimdi olayı yorumlamaya çalışalım. Bu hesapların çoğu muhtemelen vadesi üç aydan uzun olan hesaplar. Müşteriler bu nedenle hesapları takip etme gereği görmemiş olabilirler. Olayın ortaya çıkmasını sağlayan müşterinin hesabı ise daha kısa vadeli veya uzun süredir hareket görmemiş bir hesap olabilir. Şube’ ye bir sene evvel atanan müdür, muhtemelen teftiş dönemi sonrası göreve başlamış. Yani hesaplardan para transferleri yaptığı dönemde bir teftiş söz konusu değil. Yine dikkat çeken diğer bir konu Müdür’ ün bir yıl evvel Banka’ da göreve başlamış olması. Para çekiyor, kredi kullanıyor ve paraları geri yatırıyor. Muhtemelen bir şirketi finanse ediyor, ya da finansal yatırım araçlarına kendi namına yatırım yapıyor. Kriz nedeni ile kullandığı paraların dönüşünü sağlayamayınca açık veriyor. Bu vakada dikkatimi çeken konular şunlar: 1) Banka’ nın Müdürü’ nün bu işlemleri gerçekleştirmede yalnız olamayabilir. 2) Bankanın iç kontrol ile sorumlu uzman veya görevlilerince durumun fark edilmemiş olması (aynı şubede vadeli hesaplar bozuluyor, para çekiliyor, geri koyuluyor- ciddi hesap hareketleri var) 3) Müdür’ e verilen erişim ve işlem yetkilerinin sınırsızlığı ve bu erişimlerin takip edilmemiş olması (log ve audit trailler) 4) Banka ciddi bir itibar kaybına uğramış durumda. Müşteriler Banka’ nın kontrol ve denetim fonksiyonlarını sorgulayacaklardır (Banka’ nın adını bilmiyoruz, ancak belirli bir çevrede olay duyulmuş olacaktır). 5) Meslek profesyonelleri Banka’ nın kontrol ve denetim fonksiyonlarını sorgulayacaklardır. 6) Banka’ da halen etkin bir risk bazlı denetim uygulanmadığı anlaşılıyor. Klasik denetim yaklaşımları, ki en başta teftiş mekanizması yer alıyor, elbette son derece lüzumlu. Başlı başına önemli bir kontrol fonksiyonu. Hesap verebilirliği artırıyor, gerçekleşmiş olayların tespitine imkan veriyor. Ancak tek başına çağın gereklerini karşılayamıyor. Kurumların iç denetim sistemlerini mutlaka risk bazlı denetim yaklaşımı temelleri üzerine kurmaları gerekiyor. Klasik denetim yaklaşım ve teknikleri ancak bu temel içinde faaliyet gösterirse bir fayda sağlayabilir. Risk bazlı iç denetime sırtını dönen, tüm denetim sistemini klasik denetim yaklaşımı üzerine inşa eden kurumlar, yukarıdaki vakada yaşanan türden olayları yaşamaya devam edeceklerdir. Olayların failleri yine bulunacak, yine bu kişilerden hesap sorulacak, yine bu olaylar haber olmaya devam edecek; ancak bunların önü alınamayacak, bu tür sorunların tekrarlanması engellenemeyecektir. Sistemler yerine kişilerle uğraşmaya devam edilecek, sorunları kökünde, kaynağında çözme imkanı olmayacaktır. Bu türden olayların yaratabileceği etkileri küçümseyen, bu tür olayları münferit olaylar olarak gören, bu tür olayların tespit edilmesini yeterli bulan meslek profesyonelleri veya yöneticiler şunu iyi bilmelidirler; bu tür münferit olaylar geleceğe dair sinyaller verirler. Bir gün kurumsal olarak öyle bir olay yaşarsınız ki kurumunuzun imajı, itibarı, mali durumu ve ekonomik sürdürülebilirliği dahi tehlikeye düşer. İşte o zaman hesap vermeniz zorlaşır, o zaman şahsi olarak da suçlanmaya başlanırsınız. O zaman her şey için çok geç olacaktır! Klasik denetim yaklaşımını tek başına yeterli gören, risk bazlı iç denetim yaklaşımını her ne sebeple olursa olsun gerekiz bulan, göz ardı etmeye çalışan yönetici ve meslek profesyonelleri şapkayı önlerine alıp bir kez daha düşünmelidirler. Elbette ki risk bazlı iç denetim yaklaşımı mucize bir çözüm değildir. Bu tür kurumsal sorunların, yolsuzlukların engellenmesi için yüzde yüz güvence sağlamaz. Ancak günümüzde tüm dünyada çağdaş denetim mesleğinin ve meslek profesyonellerinin ortak aklı, kabulü risk bazlı iç denetim yaklaşımı olmuştur. Bu yaklaşımın, klasik denetime kıyasla daha etkin ve verimli olduğu tüm dünyada kabul edilmiştir. Ülkemizde gerek Kamu kesiminde, gerekse de özel sektörde denetim algılamalarının, denetim vizyonunun bu yönde değişmesi, şart olmuştur. Aksi halde bir önceki yazımız ile bu yazımızda yer alan beş vaka gibi pek çok vaka ile karşılaşmaya devam ederiz. Olan da bu vakalardan mağdur olan esas kesimlere, yani vatandaşa, millete olur. Dost acı söyler…