Anasayfa » İç Denetim | İç Denetim Danışmanlığı | İç denetçilik | Kamu İç Denetim » Özel Sektörde İç Denetim Farkındalığına İlişkin Bir Değerlendirme

Özel Sektörde İç Denetim Farkındalığına İlişkin Bir Değerlendirme

Gerek meslek örgütleri, gerek akademisyenler, gerekse de danışmanlar iç denetiminin önemini her yerde vurguluyorlar. Özellikle de yeni TTK ‘nın yasalaşması ile başlayan süreçte, iş dünyasında iç denetim farkındalığı önemli ölçüde artmaya başladı. Özellikle de reel sektörde. Farkındalık iki boyutta artmış gözüküyor. Birincisi, iç denetimi bir meslek olarak fark eden, benimseyen ve kariyer yolu olarak görenlerin sayısındaki artış, ikincisi de patronların şirketleri için faydalı bir kurumsal aracı fark etmiş olmaları. İşin ilginç tarafı, patronlar kimi zaman sadece kulaktan dolma bilgiler ile veya rakipleri oluşturduğu için bir iç denetim fonksiyonuna sahip olmak istiyorlar.

Patronların iç denetim farkındalığı artarken, iç denetimi mucize bir araç olarak gösteren kesimlerin hataları nedeniyle, iç denetimden beklentiler de artıyor. Gerek meslek örgütleri, gerekse de diğer gruplar ve profesyoneller, iç denetimi sihirli bir değnek olarak sundukça, TTK’ daki önemini adeta abarttıkça ki öz eleştiri olarak ifade etmeliyiz ki bunu zaman zaman bizler de yapıyoruz, patronlarda iç denetim; tıpkı Toplam Kalite Yönetimi, Organizasyonel Yeniden Yapılandırma, JIT üretim yöntemleri, Stratejik Yönetim gibi moda, iddialı ve denenmesi şart bir kavram olarak algılanıyor. Elbette bu da beklentileri inanılmaz artırıyor.

Burada dikkat edilmesi gereken 2 önemli tespitimiz var;

1) İç denetim bir sihirli değnek değildir. Patronlara gerçekte ne olduğunun iyi anlatılması şart. Ne işe yarar, ne beklemek lazım, bunları açıkça ve doğrulukla aktarmak lazım.

2) İç denetimden bu kadar büyük beklentisi olan patronlar, olaya maliyet bakış açısı ile bakarak iç denetim hizmetlerini ehil olmayan kişi/şirketlerden ekonomik olarak temin etme yoluna gidiyorlar.

Bu konulara biraz daha yakından bakalım.

Öncelikle, iç denetimin bir kurumun risk yönetimi, iç kontrol ve kurumsal yönetim süreçlerini iyileştirmek ve geliştirmek amacını güden bağımsız ve objektif bir güvence ve danışmanlık faaliyeti olduğunu “Uluslararası Mesleki Uygulama Çerçevesindeki” tanımdan biliyoruz.

Bu bağlamda, sihirli iç denetim değneğinin “ey patron, dile benden ne dilersen” şeklinde geniş bir yorumu yok. İç denetim bir şirketin risklerini nasıl yönettiği, iç kontrollerinin yeterli ve etkin olup olmadığı ve şirket yönetiminde tüm paydaşlara, adil-şeffaf-hesap verebilir-sorumlu bir yönetim sergilenip sergilenmediği ile ilgilidir. Bu anlamda çok geniş bir alanı yok. Alanı belirlenmiştir. Patron adına veya üst yönetim ile birlikte icrai işler yürüten, günlük operasyonların içinde kararlar veren veya şirketle ilgili hemen her konuda icraya yol gösteren bir birimden bahsetmemiz doğru olmayacaktır.

Patronlar genelde “ne işe yarar bu iç denetim? “ diye sorduklarında, iç denetim konusunda ehil olmayan bazı şirket içi ve dışı aktörlerin, bu fonksiyonu kurdurmak veya hizmet satabilmek için patronlara iç denetimi, adeta abartarak sundukları görülmektedir. Şirketin maliyetlerini azaltacak, karlılığını artıracak, kısa zamanda tüm sorunlarını çözecek ve tüm faaliyetlerini iyileştirecek bir hizmet olarak tanıtmaktadırlar. Bu ifadeler aslında iç denetimden beklenen “uzun vadeli” sonuçlar olmakla birlikte, kısa ve orta vadede bu taahhütlerde bulunulması sakıncalıdır. Çeşitli manüpülatif veya ehil olmayan kişilerin, patronlara bu şekilde taahhütler bulunmasının iki sakıncası vardır;

1.si, iç denetimden kısa ve orta vadede verim alamayan patronlar (ki ehil olmayan kişilerce sunulacak hizmetler de iddiaları kadar balon olacaktır) iç denetimin işe yaramayan bir araç olduğuna kanaat getireceklerdir.

2.si, bu durum sadece o şirket için değil,iç denetim mesleği açısından mesleğe vurulmuş bir darbe olacaktır. İç denetime karşı olumsuz bir kamuoyu oluşacak ve iç denetim; orta vadede sadece farkındalığı yüksek uluslararası şirket ve holdinglerde var olabilen veya diğer şirketlerde var olsa da ikinci sınıf bir faaliyet olarak değer görmeyen bir şekilde işlevsiz kılınacaktır.

Burada iç denetimin kamuoyuna ve iş dünyasına, özellikle de Anadoludaki şirketler ile kamu kesimindeki üst yöneticilere iyi anlatılması gerekmektedir. Bu noktada, meslek örgütlerinin yetersizlikleri dikkat çekmektedir.

İkinci önemli sorun olarak, patronların, iç denetim hizmetleri konusunda sağlıklı olmasa bile belirli bir düzeyde farkındalığa sahip olduktan sonra olaya maliyet odaklı bakarak, iç denetim hizmetlerini ehil olmayan kişi/şirketlerden ekonomik olarak temin etme yoluna gittiklerini görüyoruz.

Şirketinde bir iç denetim hizmeti talep eden patronların ilk işi bu konuda daha önceden çalıştıkları SMMM veya YMM’lere yönelmek oluyor. Elbette, kendi alanlarında son derece değerli meslek mensupları olan SMMM ve YMM meslektaşlarımız, müşterilerini memnun etmek adına iç denetim konusunda da gönüllü oluyor, konuya “biz bu işi yaparız” şeklinde yaklaşıyorlar. Sağdan soldan yapılan okumalar, araştırmalar ve 1-2 eğitime katılarak konuyla ilgili şirketlerde çalışmalar yürütüyorlar. Ancak konunun farklı yetkinlikler gerektirmesi nedeniyle, daha ziyade mali odaklı, mali yönetim ve vergi konularına odaklı hizmetler sunuyorlar. Elbette bu durum, bir süre sonra patronların konuyu sorgulamasına neden oluyor. İç denetimin zaten aldıkları bazı mali hizmetlerden farklı olmadığını düşünmeye başlıyorlar ki son derece haklılar. Zaten Mali Müşavirlik, bağımsız denetim ya da Yeminli Mali Müşavirlik hizmeti alırken, iç denetim hizmetlerinin bunlardan farklı bir iş olmadığına kanaat getiriyorlar. Neticede ya iç denetimden vaz geçiyorlar, ya da iç denetimi bu şekilde kabullenmek zorunda kalıyorlar.

Bir grup patron ise, iç denetim taleplerini şirketlerinin insan kaynakları ya da mali işler birimlerine ileterek, gereğinin yapılmasını istiyor. Bu noktada bahse konu birimlerin, konuya hakim olmadan ilk düşünceleri bir iç denetim müdürü alarak, iç denetim birimini bu kişiye kurdurmak oluyor. Danışmanlık almayı son derece maliyetli bulan bu şirketler ki aralarında pek çok CAPİTAL 500 şirketi de vardır, işten anlayan bir profesyonel ile yola çıkmayı daha ekonomik buluyorlar. Burada da en büyük sorun, göreve talip olan kişilerin iç denetim alanındaki yetkinliği oluyor. Bir önceki vakada olduğu gibi, finansal denetim, kalite yönetimi veya mali müşavirlik alanlarından gelen bu yönetici adaylarının, risk yönetimi, iç kontrol, kurumsal yönetim, risk odaklı iç denetim, operasyonel denetim ve BT denetimi gibi alanlarda tecrübe ve yetkinlikleri bulunmadığından şirketi yine farklı noktalara sürüklemeye başlıyorlar.

Yani iç denetimin Türkiye’ de yaygınlaşması ve doğru uygulanması noktasında üç sorunumuz var. Bunları yine özetlemek gerekirse,

1) Patronların iç denetimden sağlayabileceğinden fazla beklenti içinde olmaları,

2) Bu beklentilerini karşılamaya yönelik olarak konunun uzmanlarından danışmanlık desteği almak yerine konuya yönelik en ekonomik ancak oldukça etkisiz çözümleri seçmeleri,

3) Meslek örgütlerinin bu algıyı değiştirmeye ve patronları eğitmeye yönelik yeterli adım atamıyor olması.

Bu sorunlara karşı neler yapılması, hangi adımların atılması gerektiğine bir sonraki yazımızda yer vereceğiz.

Bir Cevap Yazın

E-Posta adresiniz yayınlanmadı

Şu HTML etiketlerini ve özelliklerini kullanabilirsiniz: <a href="" title=""> <abbr title=""> <acronym title=""> <b> <blockquote cite=""> <cite> <code> <del datetime=""> <em> <i> <q cite=""> <strike> <strong>


Yukarıya Git