İç Denetime İhtiyacımız Var Mı?

wordpress-membership-site-puzzle-high-performanceDünyada ve ülkemizdeki pek çok gelişme iç denetim kavramını gündemimize taşımıştır. Tüm dünyada 90’lı ve 2000’li yıllar boyunca yaşanan finansal skandallar, iflaslar ve yolsuzluklar gerek kamuoyu gerekse de yatırımcıları rahatsız etmiş, bu amaçla kanun koyucu ve düzenleyici otoriteler konuya el atarak, bu tür durumların tekrarını önlemeye yönelik düzenlemeleri ortaya koymuşlardır. Bu düzenlemelerin temelinde kurumların iyi kurumsal yönetim uygulamalarını benimsemeleri ve bünyelerinde etkinrisk yönetimi ve kontrol süreçleri tesis etmeleri yer almaktadır.

Bu amaçla başta ABD ve İngiltere olmak üzere neredeyse tüm gelişmiş ülkelerin finansal piyasalarını düzenleyen kurumlar kurumsal yönetim, kontrol sistemleri ve risk yönetim faaliyetlerine ilişkin direktifleri çeşitli kanun metinlerine, düzenlemelere taşımışlardır. Bunlara uygunluk sağlamayı şart koşmuşlardır. Ülkemizde de benzer düzenlemelerin özellikle SPK ve BDDK gibi kurumlarca gerçekleştirildiği görülmektedir.

Yeni Türk Ticaret Kanunumuz da bu hususları neredeyse merkezine almış, dünyadaki düzenlemeleri yansıtacak şekilde kaleme alınmıştır. Ayrıca sadece sermaye piyasası ve finansal kuruluşları değil, tüm özel sektör şirketlerini yakından ilgilendiren Basel II ve III kuralları da, kurumların etkin bir risk ve kurumsal yönetim yapısına sahip olmalarını açıkça teşvik etmektedir. Bu bağlamda kurumsal yönetimi benimsemiş, bünyesinde çağdaş bir risk yönetimi faaliyetini yürütebilen şirketlerin borçlanma maliyetlerinin, diğerlerine oranla oldukça düşük olacağı açıkça öngörülmektedir. Buna ek olarak ülkemiz kamu sektöründe de önemli bazı gelişmeler yaşanmıştır. Ülkemiz, kamu sektöründe AB ile uyum sürecinde, yeni bir mali yönetim ve kontrol anlayışını benimsemiş, 2003 yılında yayınlanmış olan ve pek çok unsuru ile 2006 yılında uygulamaya alınan 5018 sayılı Kamu Mali Yönetim ve Kontrol Kanunu uyarınca kamu idarelerinde iç denetim ve iç kontrol kavramları açıkça tanımlanarak, bunların kamı idareleri bünyesinde tesis edilmeleri zorunlu hale gelmiştir.

Tüm bu gelişmelerin odağında etkin kurumsal yönetim, risk yönetimi ve kontrol sistemleri tesis edilmesi gerekliliği yer almaktadır. Peki bu hususlarda gelişme sağlamak için kullanabileceğimiz en önemli ve en yetkin araç nedir? Cevap iç denetimdir.

İç denetim, genel kabul edilen tanımı ile; “Bir kurumun faaliyetlerini geliştirmek ve onlara değer katmak amacını güden bağımsız ve objektif bir güvence ve danışmanlık faaliyetidir. Kurumun risk yönetimi, kontrol ve kurumsal yönetim süreçlerinin etkinliğini değerlendirmek ve geliştirmek amacına yönelik sistemli ve disiplinli bir yaklaşım getirerek kurumun amaçlarına ulaşmasına yardımcı olur”

Tanımda, kanun koyucu ve düzenleyici otoritelerin önem verdiği her üç unsur da açıkça yer almaktadır. Yani bunları tesis etmenin, sürekli iyileştirmenin ve bunlara dair güvence elde etmenin yolu açıkça iç denetimden geçmektedir.

Genellikle şirket sahipleri ve yöneticilerinin biz SPK ya da BDDK düzenlemelerine tabi değiliz, yeni TTK da denetlenmiyor, üstelik yabancı yatırımcı ilgisi dahi azalmış durumda, bizim iç denetime neden ihtiyacımız olsun ki şeklinde yorumları oluyor. Bu yorumlara şu şekilde geri dönüş yapıyorum.

“Bu süreçlere kanun koyucunun veya otoritelerin düzenlemelerine uygunluk sağlamak için değil, şirketinizin geleceğini teminat altına almak için ihtiyacınız var. Bugün ülkemizdeki pek çok şirket adeta kağıttan şirketler. En küçük krizde sorun yaşıyor, gelişim sağlayamıyor, önünü göremiyor. 5 yıl boyunca yılda % 10-15 büyürken, 6. yıl batıp gidebiliyor. Bu anormal bir durumdur. İnanınız ki ülkemiz şirketlerinin, halka açık olsun olmasın, büyük çoğunluğu risklerini iyi yönetemedikleri için zor durumlara düşmekte, kapatılmakta veya satılmaktadırlar. Şirketiniz bünyesinde yaşadığınız pek çok sorun; artan bürokrasi, her bölümün kendi otonomisini ilan etmesi, iletişim ve işbirliğinde zayıflık, verimsizlikler, kaçaklar, suistimaller, hedefleri tutturamama, yaratıcılığın azalması ve sorun çözümünde ağır kalınması; hep risklerin iyi yönetilmemesinden kaynaklanıyor. Biz mükemmel iş sistemleri kurduk, bizde böyle sorunlar olmaz diyenler bile zaman içinde sistemlerdeki diğer farklı aksaklıklardan dolayı sorunlar yaşayabiliyor.

O sebeple bu sistemlerin sadece kurulması yetmiyor, sürekli denetlenmesi ve geliştirilmesi gerekiyor. Şirketlerin çok basit operasyonel riskleri zamanla devasa finansal, yasal veya imaj itibar risklerine dönüşebiliyor. O yüzden, kanun ve düzenlemelere uygunluk için vergi konularında gösterdiğiniz hassasiyetin yarısını lütfen bünyenizde kurumsal yönetim ve risk yönetimini geliştirmeye harcayın. İnanın çok küçük yatırımlar ile çok büyük geri dönüşler alacaksınız. Bunu gerçekleştirmek için de kurumunuzda çağdaş, risk odaklı, donanımlı bir iç denetim birimi tesis ederek işe başlayın. Bu üç unsur ile ilgili olarak gerekli liderliği ve rehberliği iç denetçilerinizden fazlasıyla alacaksınız. Tek yapmanız gereken yetkin bir iç denetim faaliyetini iş başına getirmek ve sürekli desteklemek. Gözünüz, kulağınız, eliniz, ayağınız olmasına müsade etmek. Diğer birimlere de bunu hissettirmek. Gerisi sizin ummadığınız kadar çabuk şekilde gelecektir.Bugüne dek bu özelliklerde tesis edilip de kendi maliyetlerini 5 kat fazlası ile çıkartmayan hiçbir iç denetim birimi ile karşılaşmadım. Lütfen iç denetimi de, teftiş, mali denetim, vergi denetimi ve sair yönetim danışmanlık hizmetleri ile karşılaştırmayın, karıştırmayın. İç denetim, iç denetçilerce yapılır ve sağladığı faydalar bambaşkadır”.

Dünyanın gittiği yön ortadadır. Ükemiz de bu gelişmelerden bağımsız değildir. O nedenle, kanun ve düzenlemeleri beklemeden, azıcık bir maliyet ve çaba ile kurumlarımızda iç denetimi hayata geçirmek, ondan beklenen faydaları sağlayarak, geleceği teminat altına almak mümkündür. Şirketlerimiz büyüdükçe, iş süreçleri karmaşıklaşmakta, şirketlerimizin sahipleri ve üst düzey yöneticilerinin operasyonlar üzerindeki kontrolü azalmaktadır. Bu iş hayatının kanunudur. Şirket faaliyetleri üzerindeki kontrol azaldıkça, şirketin sahipleri tarafından çizilen rotada ilerleyip ilerlemediği hususu gündeme gelecektir. Elbette rota çizmek, yani amaç, hedef ve stratejileri ortaya koymak büyük önem taşır ve hakkıyla yapmak zordur. Ancak belkide bunun kadar önemli olan doğru yolda ilerlendiğine dair güvenceye sahip olmaktır. Bu güvence kurumsal yönetim ortamında gelişen risk yönetimi ve kontrol süreçlerinin tesisi ve devamlı surette yetkin uzmanlarca denetlenmesi ile elde edilebilir. Şirket sahipleri şirketlerinin doğru yolda olup olmadığını iç denetim sonuçları ile anlar ve gerekli önlemleri alabilirler. Böylesi çok yönlü ve faydalı bir aracın anlaşılması, talep edilmesi ve desteklenmesini arzu ediyoruz.

Bir Cevap Yazın

E-Posta adresiniz yayınlanmadı

Şu HTML etiketlerini ve özelliklerini kullanabilirsiniz: <a href="" title=""> <abbr title=""> <acronym title=""> <b> <blockquote cite=""> <cite> <code> <del datetime=""> <em> <i> <q cite=""> <strike> <strong>


Yukarıya Git