Anasayfa » İç Denetim | İç Denetim Danışmanlığı | İç denetçilik | Kamu İç Denetim » Katastrofik Riskler, Artçı Stratejik Riskler ve Yönetimi

Katastrofik Riskler, Artçı Stratejik Riskler ve Yönetimi

12Ülkemiz zor günlerden geçiyor.  Ülkemizde demokrasiye yapılan bu kabul edilemez saldırı, yani darbe teşebbüsü, esasen tüm kurum ve kuruluşlarımız için bir katastrofik riskin gerçekleşmesi anlamına geliyordu.

 

Esasen risk literatüründe, darbe teşebbüsleri, genellikle ülkeler ve devletler için stratejik risk anlamına gelir ve bu kategoride tanımlanır. Ancak ben darbe teşebbüslerini çok daha ağır olan “katastrofik risk” kategorisinde ele almanın daha doğru olacağı kanaatindeyim. Zira gerçekleşmesi halinde sonuçları, katastrofik risk kategorisinde beklenen sonuçlara yakın olacaktır. Darbeler; ülkeler ve milletler için demokrasiyi kesintiye uğratan, özgürlükleri kısıtlayan, millet iradesine son veren, insan hayatı, itibar, mali ve psikolojik kayıplara yol açan katastrofik risklerdir dersek çok hata yapmayız. Darbeleri ve darbe teşebbüslerini stratejik risk olarak ele almanın bu olayı hafifleştireceğine inanıyorum.
17Katastrofik riskler, risk hiyerarşisinde kategori olarak stratejik risklerin dahi üzerinde, çok büyük bir etki ve çok düşük bir olasılığa sahip, gerçekleşmesi halinde yıkıcı etkilere yol açabilecek risklerdir. Doğal afetler, büyük savaşlar, büyük ölçekli nükleer kazalar, ciddi boyutlu iklim değişiklikleri, büyük ölçekli terörist saldırılar veya ekonomik yıkıntılara yol açan küresel ekonomik krizler genellikle bu kategoride ele alınır. Özellikle devletler, Kızılay gibi sivil toplum örgütleri, sigortacılık ve bankacılık sektörleri katastrofik riskler ile son derece yakından ilgilenir ve bu riski dikkate alırlar. Kamu idareleri ve şirketlerde ise bu riskler genellikle düşük gerçekleşme olasılıkları nedeniyle çok yakından takip edilmez.

 

Oysa ki katastrofik riskler, gerçekleşmeleri halinde sistemik bir etki ile tüm bir ülkeyi, sektörü, kesimi veya halkın tamamını çok şiddetli şekilde olumsuz etkilerler. Can kayıpları, korkunç boyutta mali kayıplar, piyasalarda yıkıcı çalkantılar, ekonomide derin hasarlar ve sosyolojik yapıda ciddi tahribatlar bırakabilecek bu riskler, diğer tüm risk kategorilerinden çok daha fazla ciddiye alınmalıdır.

 

Şirket ve kurumların, hatta devletlerin, risk değerlendirmelerinde, çok şiddetli etkiye ve çok düşük bir olasılığa sahip bu riski göz ardı etmeleri kolaydır. Çok Yüksek- Çok Düşük (etki-olasılıklı) bir seviyeye sahip olan bu riskler yerine, genellikle Çok Yüksek (E)- Çok Yüksek (O), Çok Yüksek (E)- Yüksek (O), Yüksek (E)- Çok Yüksek (O) ve Yüksek (E)- Yüksek (O) seviyeli riskler çok daha fazla dikkat çekmekte ve bunları yönetmek/azaltmak için çok daha fazla kurumsal çaba gösterilmektedir.

 

Oysa darbe, savaş, deprem, büyük ölçekli küresel krizler, büyük salgınlar, doğal afetler, sosyal dokuda parçalanma ve ambargolar  gibi katastrofik risklerin iyi yönetilmesi kritik önem taşır. Katastrofik riskler, yani gerçekleşme olasılığı çok düşük, ancak gerçekleşmesi halinde yıkıcı zarar verebilecek bu risklerin, seviyelerine ve risk puanlarına bakılmadan, ciddiyetle ve büyük bir ehemmiyetle ele alınmaları gerekir.

 

16Ülke olarak, bu konuda son 40- 50 senede çok başarılı olduğumuzu söyleyemem. Esasen ülke olarak reaktif bir kültüre sahip olduğunuzu söylemek mümkündür. Proaktif olmak, önceden tedbir almak, sistemler kurumak ve bu sistemler ile risklere sistemsel tepkiler vermekte pek maharetli değiliz. Geçmişte yaşadığımız darbeler, iç savaşlar, ekon0mik krizler ve diğer doğal afetler düşünüldüğünde, ülke olarak risk yönetimi değil, kriz yönetiminde uzmanlaşmış olduğumuzu söylemek mümkün. Kriz yönetimi de son derece gerekli ve önemli bir meziyet olmakla birlikte, asla risk yönetiminin yerini tutacak bir araç değildir. Blogda bir önceki yazımda, “riskini iyi yönetemeyen krizleri yönetmek zorunda kalır” demiştim. Bu yazıyı merak edenler okuyabilir.

 

11Şükürler olsun ki, bu girişim başarılı olamadı ve milletimizin feraseti ve ülkemize sadakat ile bağlı güvenlik güçlerimizin müdahaleleri ile savuşturuldu. Burada çok iyi bir “kriz yönetimi” sergilendi. Ancak bu darbe önlenebilir miydi? sorusu da akıllara gelmesi gerekiyor? Devlet kurumlarının son 40 yılda içine sızan ve adım adım devletimizi saran bu zararlı yapılanmadan kaynaklanan bu katastrofik risk, daha erkenden tanımlanıp, daha erken tedbirler alarak bertaraf edilebilir miydi?

 

Şüphesiz edilebilirdi. Yüksek bir kurumsal risk yönetimi farkındalığı, doğru risk yönetimi modelleri ve katastrofik risk eylem planları ile bu ve benzeri pek çok riski yönetmek, gerçekleşmesini engellemek veya gerçekleşmesi halinde, zararını en alt düzeyde tutmak mümkünüdür. Darbe riskleri de, bu bağlamda katastrofik riskler olarak ele alınıp, uygun eylem planları ile yönetilebilirdi. Son 40 senede, kendimizi eleştirmemiz gereken nokta bu olmalı.

 

14Öte yandan, bana göre üst seviye etkileri nedeni ile bir katastrofik risk olan “darbe teşebbüsünün”  kamu idarelerine ve özel sektör şirketlerimize bazı etkileri olacağı açık. Esasen etkisi, olasılığı ve gerçekleşmesi halinde ortaya çıkacak sonuçları açısından “katastrofik risk” olarak da tanımlanabilecek “darbe riskinin gerçekleşmesi” sonrası, etkili kriz yönetimi ile darbe savuşturulmuş ve başarılı olamamış olsa da yüzlerce şehidimiz var. Toplumsal bir travma söz konusu. Silahlı kuvvetlerimiz, içlerine sızan bu yapılanma nedeni ile itibar kaybına uğrayabilir. Darbe sonrası haklı olarak alınacak tedbirler, iş dünyası ve uluslararası arenada bir miktar huzursuzluk oluşturabilir. Tüm bunlar darbe riski, iyi kriz yönetimi ile savuşturulmuş olsa da, ülkemize kalan etkileri olacak.

 

Ancak katastrofik riskleri tehlikeli kılan bu riskin gerçekleşmesi halinde, ortaya çıkabilecek diğer zincirleme risklerdir. Örneğin bir deprem sonrası ortaya çıkabilecek ekonomik zararlar, bir savaş sonrası ortaya çıkabilecek toplumsal kayıplar, yangınlar sonrası iklim ve coğrafyanın olumsuz etkilenmesi, nükleer kazalar sonrası milyonlarca insanın üç dört kuşak olumsuz etkilenmesi gibi. Darbe riski veya teşebbüs riski de gerçekleşmesi halinde, iyi kriz yönetimi ile bertaraf edilse dahi bazı artçı risklere yol açabilecektir. Aşağıda örneklerini verdiğim bu risklerin de son derece iyi yönetilmesi gerekmektedir.

 

r2

 

 

 

 

 

 

Ülkemiz ve kurumlarımız için söz konusu olabilecek bazı artçı riskler şunlardır:

 

  • Ekonomik aktivitenin yavaşlaması, reel ve finansal piyasaların çalkantıya girmesi, yatırım ve iş ikliminin bozulması,
  • Toplumsal travmalar nedeni ile sosyolojik sıkıntılar ortaya çıkması, kutuplaşma, gruplaşma veya toplumsal endişelerin üst düzeye çıkması,
  • Kurumların stratejik planlarında yer alan amaç ve hedeflerini tehdit eden stratejik risklere karşı gerekli eylemleri alamamaları,
  • Kurumlarda yapılacak yeni organizasyon ve personel düzenlemeleri nedeniyle, operasyonel işleyişte yaşanabilecek aksaklıklar,
  • Özel sektör ve devlet yatırımlarının gecikmesi,
  • Ülkeye sermaye girişlerinde yaşanabilecek azalmalar,
  • Ülke genelinde psikolojik travma nedeni ile insan kaynaklarında yaşanabilecek verimlilik düşüşleri
  • Terör saldırıları

 

Tüm bu riskler, eğer bu konuda ciddi bir kararlılık gösterilir ise başarı ile yönetilebilir.

 

Genel olarak devletimiz, kamu kurumlarımız ve özel sektör şirketlerimiz için, bu artçı stratejik riskleri yönetmek için bazı önerilerim şunlar olacaktır:

 

  • Darbeye karşı demokrasi ekseninde oluşan toplumsal mutabakat ve birlik desteklenmeli, sinerji oluşturulmalı ve bu ortam güçlendirilmelidir. Bu amaçla tüm siyasi partiler ve sivil toplum kuruluşları, darbe girişimi riskinin zararları ve artçı riskleri ile ilgili bilgilendirilmeli, bir ortak farkındalık oluşturulmalıdır. Ortak bir katastrofik risk eylem stratejisi, tüm siyasi partiler tarafından imzalanmalı ve yürürlüğe alınmalıdır.
  • Tüm kamu idareleri ve özel sektör şirketleri, yarından tezi yok, stratejik planlarını yenilemeli, yeni amaç ve hedefler (iddialı olması ülkemiz için hayırlı olacaktır), göstergeler, stratejiler ve faaliyetler planlamalıdır. Buna kamu idarelerimizin öncülük etmeleri, özel sektör şirketleri açısından da öngörülebilirlik, istikrar ve morali artıracaktır.
  • Tüm kamu idareleri, bu katastrofik risk sonrası ortaya çıkabilecek, kendilerine yansıması olan, stratejik ve operasyonel risklerini belirlemeli, bu risklere yönelik ciddi, tutarlı, uygulanabilir ve maliyet etkin risk yönetimi aksiyon planları oluşturmalıdır. Bu konuda idarelerimizin üst yöneticileri bizzat çalışmalı, bu çalışmanın  içinde yer almalıdır.
  • Daha demokratik bir anayasa, daha iyi işleyen bir devlet sistemi, ekonomi, kalkınma, finansal piyasalar, devlet destekleri, teknoloji stratejisi, yatırım iklimi, yargı, sosyal yardımlar, vb. konularda yapısal reformlar, tüm siyasi partilerin ve sivil toplum örgütlerinin istişaresi içinde, uzlaşma aranarak hızla hayata geçirilmeye çalışılmalıdır.
  • Dünyaya yönelik güçlü Türkiye, güçlü ekonomi, toplumsal birlik ve demokrasiye bağlılık mesajları, en uygun iletişim ve pazarlama kanalları kullanılarak verilmelidir. Örneğin tüm siyasi parti liderleri bir araya gelerek, dünyaya Türkiye ile ilgili birlik, güçlü demokrasi, istikrar ve huzur mesajları vermelidir. Bu konuda videolar çekilmeli ve sosyal medya ağları üzerinden, tercihen yabancı dillere de çevirilerek yayınlanmalıdır.
  • Hem devlet, hem özel sektör yatırımlarına ara vermemeli, hız kesmemelidir. Bu artık ekonomik rasyonalite değil, memleket meselesidir. Tüm işadamları için, ülkeden kazanılan paranın karşılığını verme vaktidir. İş dünyası, ülkesine sahip çıkmalı, yatırım ve istihdam planlarını büyüme üzerine yapmalıdır. Devlet, öngörülebilirliği artırmak adına, güven verici mesajlar vermeli, istihdamı ve yatırımı teşvik etmeli, mümkünse yeni teşvik paketlerini açıklamalıdır. Ülkede ekonomik aktivitenin normalleşmesi, hızlanması ve iyi bir seviye yakalanması hedeflenmelidir.
  • Tüm kamu idareleri, etkin stratejik yönetim, performans yönetimi, iç kontrol ve iç denetim mekanizmaları oluşturmalı, yönetimde proaktif yaklaşıma geçilmeli ve sistemli yönetim zorunlu hale getirilmelidir. Bu anlamda, 5018 sayılı Kanun, yaptırımları artırılarak revize edilmelidir.
  • Kamu idarelerinde, yeni dönemde, zararlı unsurların da temizlenmesi sonrası, tamamen sisteme, görev tanımlarına, mevzuata ve en önemlisi de “liyakata” dayalı yeni bir yönetim anlayışı tesis edilmelidir. Cemaat, grup, hemşerilik, dernekçilik, particilik, vb. yapıların değil, tamamen liyakatin esas alınacağı bir yönetim kültürünü ve performans sistemini hayata geçirmek elzemdir.

 

Bu stratejiler uygulandığı takdirde, yaşamış olduğumuzu katastrofik riskin artçı risklerinin de en iyi şekilde yönetilmesi mümkün olacaktır.  Darbe riski savuşturulmuş olsa da, bu artçı riskler de asla hafife alınmamalı ve dikkatle yönetilmelidir. 

Bir Cevap Yazın

E-Posta adresiniz yayınlanmadı

Şu HTML etiketlerini ve özelliklerini kullanabilirsiniz: <a href="" title=""> <abbr title=""> <acronym title=""> <b> <blockquote cite=""> <cite> <code> <del datetime=""> <em> <i> <q cite=""> <strike> <strong>


Yukarıya Git