İş İşten Geçtikten Sonra Ancak Zarar Edilir!

Milliyet Gazetesinin internet sitesinde 03.02.2009 tarihli haberin başlığı “4 bin yıl yetecek ilaç alındı” idi. Habere göre Dicle Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesinde, önceki yönetimler döneminde ihtiyacı kat kat aşan ilaç alımı yapılmış. Hastanenin yeni yönetimi, göreve başladıktan sonra hastane depolarındaki ilaçları araştırınca, ihtiyacı oldukça aşan miktar ve tutarda ilaç ile karşılaşmış. İşin üzücü tarafı depolarda tespit edilen bu ihtiyaç fazlası ilacın bir kısmının da miadının dolmuş olması.


Habere göre, depolarda yapılan ve aylar süren sayım ve incelemeler sonucu bazı ilaçların onlarca yıl yetecek ölçüde satın alındığı, ancak bu ilaçların kullanım sürelerinin bu kadar uzun olmadığı ifade ediliyor. Örneğin;

- Açık kalp ameliyatlarında anestezi olarak kullanılan ve hastanelerinde 2008 yılında sadece 1 adet kullanılmış olan bir ilacın 4 bin adet satın alınmış

- Bactrim ilacı bir yılda 74 adet kullanılmışken, 2 bin adet alınmış. Yani 27 yıl yetecek kadar alım yapılmış.

- Açık kalp ameliyatında kullanılan anestezi ilacı Rapifen 2008’de sadece 1 tane kullanılmışken, tam 4 bin adet satın alınmış. Yani 4 bin yıl yetecek kadar Rapifen ilacı alınmış.

- Steril 900 bin adet ve steril olmayan 1,5 milyon olmak üzere toplam 2 milyon 400 bin adet eldiven alınmış. Firmanın yetiştiremediği 1 milyon kadar eldiven teslimatı ise uyarılar sonucu iptal edilmiş.

- 850 bin şişe serum alınmış.

- Tansiyon ilacı Karvezit ise 152 yıllık ihtiyacı karşılayacak miktarda alınmış.

Ayrıca, tüm bu sayımlar sonucu 14 bin ilaç ile 8 bin beş yüz adet medikal malzemenin miadının geçtiği ortaya çıkartılmış. Bunların çöpe gideceği ve maliyetinin milyonlarca lirayı bulduğu ifade ediliyor. Fakülte dekanlığı konuyla ilgili olarak soruşturma yapacağını ve ardından suç duyurusunda bulunacaklarını ifade etmiş. (http://www.milliyet.com.tr/Yasam/SonDakika.aspx?aType=SonDakika&Kategori=turkiye&KategoriID=&ArticleID=1055128&Date=03.02.2009&b=4%20bin%20yil%20yetecek%20ilac%20alindi&ver=98)

Yaklaşık 1 yıldır sitemiz kanalı ile gerek yurt içinde, gerekse de yurt dışında meydana gelmiş bu ve benzeri bazı örneklere yer vermeye çalışıyoruz. Çoğunlukla kendimizi tekrar ediyor olsak da bu tür sorunların, yetersiz iç kontrol sistemleri ve iç denetim eksikliğinden kaynaklandığını vurgulamaya çalışıyoruz. İş işten geçtikten sonra ancak zarar edileceğini, bu zararın tespitinin önemli olmakla birlikte, çözüm olmadığını ve hatta bir noktadan sonra anlamı olmadığını anlatmaya çalışıyoruz. Ülkemizde; kontrol, risk yönetimi, kurumsal yönetim, iç denetim gibi kavramların ciddiye alınmadığını, önemlerinin anlaşılamadığını bas bas bağırıyoruz. Benzer endişeleri meslek örgütümüz TİDE’den tutun da, pek çok meslektaşımız çeşitli platformlarda dile getiriyor. Ama yetmiyoruz. Sesimizi duyaramıyoruz. Sorunların adı yolsuzluk, sebebi suistimal, sonucu kayıp olarak not düşülüyor tarihe! Ancak alınacak önlemler bir türlü tartışılmıyor. Çözümün ne olduğu konuşulmuyor. Tespit edilmiş olması yeterli görülüyor. Zarar ediliyor, sorumlular tespit ediliyor, cazalandırılıyor veya cezalandırılamıyor. Ancak sorunlar tekrar ediyor. Ardı arkası kesilmiyor. Pek çok özel sektör kuruluşu ve kamu kurumundan benzer haberler almaya devam ediyoruz. Bu kafayla devam edersek de almaya devam edeceğiz.

Peki çözüm nedir? Çözüm olarak keşke kontrol sistemleri kurulması veya iç denetim faaliyeti tesis edilmesi gibi net cevaplar verebilsek. Ancak ülkemizde bunu çözüm olarak öne sürebilmenin bazı ön koşulları olduğunu görüyoruz. Bu çözümler, sadece bu kavramlar biliniyor olması halinde vaya bu kavramlara ilişkin farkındalık oluşmuş olması halinde anlam taşıyabilir. Oysa biz kamuoyuna ve iş dünyasına, iç denetimin ne olduğunu, kontrol sistemlerinin ne işe yaradığını veya risk yönetiminin Bankacılık sektörü dışında da kurulması gerekli bir fonksiyon olduğunu anlatma noktasındayız henüz. İnternet sitelerinden, dergi köşelerinden “Bu olayların sorumlusu yetersiz risk yönetimi ve kontrol sistemleridir. Bu sistemlerin sağlıklı tesisi şarttır. Bunların da bağımsız ve güçlü iç denetim fonksiyonlarınca düzenli olarak denetlenmesi gerekmektedir” diye bağırdıkça, maalesef sesimiz boşlukta yankılanarak bize geri dönüyor. Yılmadık, sesimizi duyurmaya devam edeceğiz elbette. Ancak, kamuoyunu bilinçlendirmenin, bilgilendirmenin ve bu olayların tekrar etmesine engel olacak mekanizmalardan haberdar etmenin yeni yollarını bulmamız gerekiyor. Aksi takdirde, bu tür haberleri hemen hemen günlük periyodda almaya devam edeceğiz; yolsuluğa giden, heba olan kamu ve özel sektör kaynakları için üzülmeye devam edeceğiz.

Geçtiğimiz günlerde, bir şirket devir alımı sonrası, devir alınan bir şirketin yeni CFO’su (Finans Direktörü) ile kısa bir sohbetim oldu. Alanında en az 20 yıl tecrübe ve birikim sahibi, çok başarılı bir profesyoneldi. Kendilerine iç denetim konusunda ne düşündüğü ve devir aldıkları şirkette bir iç denetim faaliyeti planlayıp planlamadıklarını sorduğumda çok ilginç bir cevap aldım. “Önceliğimiz şirketi tanımak, şirketimiz bünyesinde etkin bir bilgi sistemi kurmak ve şirketimizin zayıf yanlarını geliştirmek. Belki de kalite çalışmaları başlatacağız. Önemini biliyoruz ancak şu an için iç denetim faaliyetine ayıracak zaman ve maddi kaynaklarımız yok. İleride elbette düşüneceğiz” dedi… Hayır, dedim kendisine, tüm saygımla sayın CFO, siz iç denetimin önemini bilmiyorsunuz. Bilseniz, biraz önce kurduğunuz cümlede geçen şirketi tanımak, zayıf yanları güçlendirmek, etkin bir bilgi sistemi tesisi ve yeni projeler (kalite yönetimi) gibi pek çok alanda iç denetimden fayda sağlayacağınızı, bu alanlarda iç denetimin kuruma önemli katkılar yapacağını bilirdiniz. Oysa ki iç denetimin işin başında devreye alınması gerekiyor ki, yapacağınız değerlendirmelerde, kuracağınız sistemlerin etkinliğinde baştan bir katkı sağlama imkanı olsun.

Etkin bir iç denetim faaliyeti;

- yeni devir aldığınız şirketin risk haritasını çıkartabilir, riskli alanlarınızı görürsünüz

- bu risklere yönelik stratejileri ve iç kontrolleri dokümante eder, etkinliğini ve yeterliliğini değerlendirir

- kuracağınız her tür sistem içine gerekli kontrolleri entegre etmenize rehberlik eder

- hayata geçirmeyi planladığınız projeler ile ilgili risk analizleri yapar

- yeni devir aldığınız kurumunuzun operasyonlarındaki verimsizlikleri tespit eder

Aklımdan neredeyse birkaç saniyede geçen bu düşüncelerin, birkaç dakikada aktarımının ardından, Sayın CFO’ya veda ederken aslında sorunun biz meslek profesyonellerinde olduğunu düşündüm. Tüm organize ve münferit çabalara rağmen bu iç denetim olayını doğru dürüst anlatmayı başaramıyoruz diye. Belki de yavaş hareket ediyoruz. Belki zamanla bu kavramların değeri anlaşılacak, belki sabretsek sonuç alacağız ama bizim zaman ve kaynak kaybetmeye tahammülümüz yok. Sorun da buradan kaynaklanıyor. Mesleğimizin önemini ve hemen her tür kuruma katabileceği değeri düşündükçe sabretmek mümkün olmuyor.

İş işten geçtikten sonra ancak zarar edilir diyoruz, iş işten geçmeden önlem alınmalı diyoruz, bunun yolunu göstermeye çabalıyoruz ve hepsinden öte sesimizi daha fazla duyan olmasını temenni ediyoruz!

Bir Cevap Yazın

E-Posta adresiniz yayınlanmadı

Şu HTML etiketlerini ve özelliklerini kullanabilirsiniz: <a href="" title=""> <abbr title=""> <acronym title=""> <b> <blockquote cite=""> <cite> <code> <del datetime=""> <em> <i> <q cite=""> <strike> <strong>


Yukarıya Git