Intel’in eski CEO’su Andrew S. Grove 1996′da “Only The Paranoids Survive” kitabında iç ve dış çevredeki değişimden kaynaklı riskleri yöneten şirketlerin ayakta kalacağını yazmıştı. Kitapta her an her tür duruma hazırlıklı olmak, paranoya hali olarak tanımlanmış ve şirketlerin tabiri caizse böyle bir paranoya kültürü ile faaliyet göstermeleri, belirli ölçüde mantıksal temellere de dayandırılmak suretiyle önerilmişti.
Bugün bu önerme büyük ölçüde geçerliliğini korumakla birlikte belki de yeni bir önermeye ihtiyaç var. Paranoyanın ötesine geçerek, değişimi daimi kılan, proaktif bir değişim sergileyen, hatta değişime yön veren şirketlerin dönemindeyiz. Apple, Google, Facebook, Tesla, Microsoft, Boston Dynamics,Alibaba, Tencent, IKEA böyle şirketler. Eskinin Wallmart, General Electric, General Motors, Ford, IBM, Oracle, Intel, AMD, Dell, BP, Shell gibi şirketleri ile karşılaştırınca, bu şirketlerin diğerlerinden bir tık daha üstte ve başarılı olma sebeplerinin değişimi kucaklamaktan ziyade, ona yön vermek olduğunu görüyoruz. Bu şirketler bildiğimiz tüm iş kurallarını yıkıyor.
Tesla’nın kurucusu Elon Musk geçtiğimiz gün şirketin elektrikli otomobil vizyonu ve uzun dönemli stratejileri ile ilgili fikirlerini beyan etti. Elektrikli otomobiller daha piyasada yaygınlaşmadan, Musk bunun karlı bir alan olmaktan çıkacağını ve büyük üreticiler ile rekabette zorlanacaklarını öngörerek, araç yerine pil, yani elektrikli güç sistemleri üretme konusunda pivot etmeleri gerektiğini ve stratejilerini bu yönde değiştirmelerinin doğru olacağını ileri sürdü. Tesla dünyadaki tüm üreticilere pil üreten ve bunu en iyi yapan, en düşük maliyetle yapan şirket olmalı dedi. Hemde bunu elektrikli araç konusunda bir numaralı markayken diyor. İşte bu yeni dönemin özünü yansıtan en iyi örnek. Musk, 1980′li ve 1990′lı yıllarda değişime yön verme konusunda efsane olan üç CEO Jack Welch, Steve Jobs ve Lee Iacocca’nın izinden gidiyor. GE, Apple ve Chrysler’ı dönüştüren bu üç dev vizyoner de, değişime yön verdiler. Dışarıdan içeriye değil, içeriden dışarıya dönüştüler. Kendileri ortaya bir vizyon, bir gelecek koydular, içeriyi bu vizyon çerçevesinde dönüştürdüler ve dışarıya da şekil verdiler. Değişime adapte olmadılar, değişimi yarattılar. Bu zihniyet eskiden bir avuç dahi CEO’nun ortaya koyduğu çılgınca yaklaşımlar olarak görülürken, bugün iş dünyasının yeni normali olarak kabul edilmekte.
O zaman iş dünyasında her alanda kalıpları kırmak ve değişime öncülük etmek önem taşıyor. Geleneksel iş yapış biçimleri, geleneksel stratejik yönetim modelleri, geleneksel rekabet stratejileri bu dönemde işe yarabilecek araçlar değil. Değişimi yaratacak iş stratejileri ve iş yapış biçimleri artık dışarıdan değil, içeriden üretilmeli. Ülke ve kurumlarda değişime yön verecek zihniyet ve yetkinlikler ise, ancak interdisipliner ve multidisipliner ortamlardan yeşerebiliyor. Bu çağı yani endüstri 4.0′ı, yapay zekayı ve diğer teknolojik gelişim alanlarını; strateji, pazarlama, tarih, sosyoloji, psikoloji, sanat, kültür, spor, felsefe, matematik, fizik, biyoloji, vb. alanlar ile örtüştüren kültürler değişime yön verecek lider ve ekipleri çıkartabiliyor.
Türkiye’de gelecek 15-20 senede en önemli konunun interdisipliner ve multidisipliner ortamları oluşturmak, bu ortamlardan inovasyon kültürü ve yetkinliklerini yeşertmek ve çağa uygun stratejik yönetim anlayışı ile bunları dünya genelinde iş başarısına taşımak olduğunu düşünüyorum. Dünya genelinde değişime yön veremeyenlerin orta ve uzun vadede ayakta kalmaları zor gözüküyor. Önümüzdeki günlerde bu konu ile ilgili fazlaca konuşuyor olacağım.