Geleceğin Dünyasına Hızlı Geçiş Yapıyoruz

not-business-as-usual2025 veya 2027′de ulaşmayı beklediğimiz sosyal, teknolojik ve ekonomik gerçeklere zorunlu olarak 2020′de ulaştık. Ya da daha doğru bir ifade ile hızlı ileri sardık. Belli ki ya geleceği ve dünyayı tasarlayanların çok acelesi var, ya da gerçekten çok şanslılar! İnsanlık tarihi boyunca keskin bir şekilde değişim yaşanan dönemlerde buna bir salgın, fetih, savaş, bilimsel ya da siyasi olayın sebep olduğunu görüyoruz. COVID-19′da tıpkı bunlar gibi, çağ açıp kapatan bir gelişme oldu. Pek çok uzman, COVID bitince herşeyin eskiye döneceğini düşünüyor ancak bu düşünce büyük ölçüde yanlış olacak. Pek çok farklı sektörde, “yeni normal” iş yapış modelleri ve biçimlerinin “normal” leşmeye taşınma provaları, deneme ve yanılmaları yapılmış oldu. 2025-2027 arası beklediğimiz “mental” ve “kültürel” dönüşümün, 2020′de zorunlu olarak ve öne çekilerek yaşanması, şüphesiz pek çok insan ve kurum için travmatik olacak. Ancak hayat devam ediyor ve doğal seçilim süreci devrede. Şüphesiz ki, bu provayı ciddiye alanlar geleceğe daha hazır olacaklar.

Öncelikle e-ticaret konusunda, belki beş senede ulaşılabilecek bir noktaya, beş sene öncesinden ulaşmak büyük başarı. Bu başarıyı özel kılan, baby boomers ve x kuşağı gibi e-ticarete sıcak bakmayan ya da çok nadir kullanan nesillerin de e-ticareti satın alımlarında kullanmaya başlamış olmaları. Yapılan araştırmalar, e-ticaret müşterilerinin yüzde 20′sinin hayatında ilk defa belki de çaresizlik nedeniyle e-ticaret ile tanıştıklarını ve bunların büyük oranda e-ticaretten faydalanmaya devam edeceklerini söylüyor. Bu şüphesiz sürpriz ve beklenmedik bir kazanım. Aynı zamanda diğer kuşakların e-ticaret yönelimlerini de meşruiyet ve hız kazandırabilecek bir gelişme.

yeni-mezun-genclerin-gelecek-kaygisi__3__w1145_h572_opCOVID-19 öncesi evde bol vakit geçirme, pek çok batılı kültürde tercih edilmiyordu. Özellikle büyük metropollerde sabah ve akşam dışarıda yemek veya dışarıdan sipariş alıp evde yemek, publara takılmak, spor salonlarına gitmek ve gece hayatı çok yaygın. Aslında bunlar Türkiye’de İstanbul özelinde de son yıllarda çok yaygındı. Bu hızlı hayat tarzının bir dayatması idi. Ayrıca, kapitalist baskılar altında ezilen ve yalnızlaşan mavi ve beyaz yakaların, insanlar ile sosyalleşmesi için sıklıkla dışarı çıkmaları gerekiyordu. İstanbul’daki birbirlerinin hemen hemen aynısı olan proje hafta sonları (cuma akşamı pub, cumartesi ve pazar çocuk için zorunlu aktiviteler, restoran, fitness, brunch veya boğaz turları) adeta birer sosyalleşme ve statü unsuru olmuştu. COVID ile kapitalist baskılar bir miktar geri çekilmek zorunda kalınca, insanlar ailesini, evini, gerçek zevklerini, heveslerini, hayat amacını yeniden keşfettiler. Evde kalmak bir süre sonra insanların hoşuna gitmeye başladı. Öyle çok yorulmuşlardı ki, bir nefes alma fırsatı buldular. İşler de bir şekilde yapılıyordu. En önemlisi, insanlar kendilerini ile baş başa kalıp kendilerini tanımaya başladılar. Evde yemek yapmak, birlikte yemek, bundan keyfi almak sık duyulur oldu. Hatta evde yemek yapmaya ve bundan keyif almaya başlayanlar, kendi yaptıkları yemeklerin maliyetinin dışarıda yedikleri yemeklerin maliyeti ile karşılaştırdıkça, kandırıldıklarını fark ettiler. Evde kalabilen, evde çalışabilen, evden de sosyalleşebilen, hatta kendisi ve ailesi ile başbaşa kalmaktan keyif alan ve bunu devam ettirmek isteyen milyonlarca insan var artık.

Bu anlamda salgın sonrası evlere kapanış olmasını elbette beklemiyoruz, ancak kendini ve ailesini yeniden keşfetmiş, ev hayatında mutlu olabilen, sosyal ritüel ve yarışların anlamsızlığını fark etmiş insanlar, evde oyun konsolları, tv platformları, mutfak ve kütüphanelerini yeniden keşfetmiş olacaklar. Aşının olduğu sürece kadar, evler sınırlı olarak aile ve çok yakın arkadaşlar ile daha güvenli sosyalleşme alanları olacak. Bu süreçte ev dekorasyon şirketleri, mobilya şirketleri, yatak şirketleri, iç mimarlar, peyzaj mimarları, mutfakçılar ve elektronik ürün satıcılarının son derece iyi iş yapacakları tahmin edilebilir. İnsan evini keşfederken, eve yatırım artacaktır.

iyi-bir-gelecek-icin-sayili-gunler-var--1504237147Dijitalleşme ve müşteri ilişkilerine önceden yatırım yapmış olan perakendeciler, restoranlar ve e-ticaret platfomları inanılmaz karlar elde ettiler, çok ciddi bir müşteri artışı yaşadılar. Hatta buna hazır olmayanlar bile, operasyonel sorunlar yaşatsa ve yaşasalar da bu talepten olumlu etkilendiler. Kargo şirketleri adeta 2 ay süren “kara cuma” lar yaşıyor gibilerdi, ancak süreci genel olarak fena yönetmediler. Tabi kargo şirketlerinin de süreci yönetirken ne kadar verimli, ne kadar optimal şekilde yönettikleri sorgulanabilir. Bu trendin, hem COVID-19 belirsizliğinin devam edeceği 5-6 aylık dönemde, hem de 2021′den itibaren devam edeceği de ortada. Bu 5-6 ay, e-ticaretin tüm unsurlarının, küresel ve yerel tedarik zincirleri başta olmak üzere, bu olağanüstü durumu “yeni normal” durum olarak kabul edip, buna hızla hazır olacak ve çevik yaklaşımlar ve iş modelleri ile cevap verecek çalışmaları planlamaları gerekiyor.

Elbette geleneksel restoranlar, kasaplar, marketler, eczaneler, fırınlar, pastaneler arasında süreci müşteri ilişkileri ve memnuniyeti ekseninde harika yönetenler oldu. Telefon ile sipariş almak, bunları ciddi tedbirler alarak hızlıca ulaştırmak, en zor şartlarda bile hizmet vermek; bunlar geleneksel iş yerleri olsalar da COVİD sonrası için sadık bir müşteri kitlesi yakaladılar. Öte yandan bu olayı geçici gören ve başını kuma gören iş yerlerinin de sayıları oldukça fazla. Bunların 2021′den itibaren iş hayatında kalamayacakları hemen hemen kesin.

Ekran-Resmi-2015-10-06-04.03.06-750x400Belki de 2025′den önce beklemediğimiz bir diğer farkındalık da, sağlık ve gıda ile ilgili idi. Özellikle sağlıklı beslenme, organik beslenme, düzenli spor ve hareketin önemi, doğru beslenme ile bağışıklık sistemini güçlü tutma, sigara ve alkolden uzaklaşma gibi eğilimler hız kazandı. Organik ürün üreten çiftlikler ve mağazaların, e-ticaret siteleri üzerinden ciddi satışlar yaptıklarına şahit olduk. Sebze, meyve, et, tahıl, bakliyat, baharat, yağ ve aromaterapi ürünleri gibi ürünlerin e-ticaret siteleri üzerinden sipariş edildiğini ve bunun yarattığı kolaylığın tüketiciler tarafından fark edildiğini söylemek yanlış olmaz. Öte yandan, sağlık ve spor bilinci olumlu etkilenirken, aynı fayda spor salonları için söz konusu olmadı. Pek çok insanın evde spor yapmaya alıştığı, eve spor aleti yatırımı yaptıkları bir dönem yaşıyoruz. Bu alışkanlık birkaç ay daha devam ederse, spor salonları için müşteri kayıpları anlamına gelebilir. Spor kulüplerinin, müşterileri için yeni inovasyonları devreye alarak, onları çekmenin yollarını araştırmaları gerekiyor. Evde yoga, pilates yapabilen, dışarıda yürüyen, koşan ve yine evde kendi aldığı ekipmanlar ile fitness yapabilen insanların sayısı bir hayli arttı.

Buna ek olarak, belki de en önemli konu sağlığın önemi yeniden keşfedildi. Sağlık doktorlara bırakılmayacak kadar önemli. Tedavi edilmekten çok, koruyucu, önleyici programlar daha önemli olacak. İnsanlar hastalanmamanın önemini fark ediyorlar. Belki de ilk defa bir dönemde bu kadar insan, sağlıklı beslenme konusunda bu denli ciddi araştırma yapıyor. Beden, ruh ve zihin bütünlüğüne yönelik mesajların sayısı çok artmış durumda. Sağlığın ancak bütüncül bir denge ile benden, ruh ve zihin üçlüsüne aynı anda eğilerek sağlanabileceği ortaya çıkıyor. Bu yüzden sağlıklı beslenme diyetlerine ek olarak ilk defa bu dönemde meditasyon, bilişsel terapi, zeka oyunları gibi konulara ilgi gösterdikleri, bolca psikoloji ve kişisel gelişim kitapları okudukları görülüyor. İnsanlar doğayı yeniden keşfediyorlar. Doğaya yapılan tahribatı fark ediyorlar. Doğa ile uyumlu, ekolojik yaşam tarzlarına merak uyanmış durumda. Organik beslenme, organik yaşamaya dönmek üzere. Şüphesiz bu trend, COVID sonrası da devam edecek. İş dünyası açısından dikkat edilmesi gereken diğer bir trend de bu.

Bir diğer dikkat gerektiren konu da eğitim. Pek çok özel okul, yatırım yapma aşamasında oldukları veya yapmış oldukları için sürece çok hızlı uyum sağladı. Devlet de kendi sistemleri ile eğitime devam etti. Ancak özel-devlet arasındaki farkın daha da açıldığı bir dönem olduğu uzmanlarca söyleniyor. Bu şüphesiz ki ülkemiz için bir sosyal problem. İleride oluşabilecek iş gücü kayıpları ile bu bir ekonomik soruna da dönüşebilir. Ancak aileler şunu görme imkanına da sahip oldular; günümüz çocukları ve gençleri, kendi kendilerini eğitebiliyor. Online bir müfredatı takip edebiliyor. Henüz sanal gerçeklik, artırılmış gerçeklik, IoT gibi teknolojiler ile desteklenmiyor olsa da, ileride bunlar ile desteklenen bir eğitimin, sınıf içi eğitim kadar verimli olabileceği bir gerçek. Üstelik tıpkı iş hayatında olduğu gibi, evden çıkmadan eğitim almak, zaman ve maliyet tasarrufları sağlıyor. Gelecekte tamamen online okullar görürsek şaşırmayalım. Bu zorunlu gelişme, eğitim sisteminin de yeni baştan şekillenmesine neden olacak gibi gözüküyor. Yukarıdaki teknolojileri eğitime hızla adapte edenler geleceğin en tercih edilen eğitim kurumları olacaklar. Aslında tam da burada, devlet okulları için bir şans ortaya çıkıyor. Fiziksel dezavantajlar, online eğitim ile avantaja dönüştürülebilir. Devlet sahip olduğu büyük mali ve teknoloji geliştirme gücü ile, bu alama yatırım yaparsa, programlarını çağa uydurmayı başarırsa, ağırlıklı uzaktan öğrenme modelleri ile özel sektör ile arasındaki farkı kapatabilir.

5c18282fbc2cb50adc7153af_0Şirketler ve kurumlar bu dönemde belki de en hızlı şekilde ileri saranlar oldular. Türkiye ve dünyada şirketlerin merkez personelinin %90′ı uzaktan çalışmaya alıştı. Fabrika, mağaza ve şubelerde ise bu oran şüphesiz düşük, ancak krizden alınan dersler var. Birinci ders şu; evden çalışmak da en az ofisten çalışmak kadar verimli olabilir. İkinci ders; esnek çalışma doğru kurgulanırsa, maliyetleri düşürüyor. Ofis bürokrasileri, ayak oyunları ve gereksiz toplantı fırtınalarını da sona erdiren esnek çalışma, 2027′nin konusu olacakken, 2020′de prova edilmiş oldu.

Benzer şekilde tedarikçi ve müşteriler ile de dijital iletişim ve iş yapış biçimleri, ilk başta alışması zor olsa da, 5-6 haftalık sürecin sonunda son derece makul karşılandı. Pek çok hizmet sağlayıcı, ki bunlar arasında eğitmen ve danışmanlar dahi var, çevrimiçi hizmet vermeye başladılar. Örneğin ben danışanlarım ile çevrimiçi görüşüyor, faaliyetleri planlıyor, anketler yapıyor, sonuçlarını analiz ediyor, webinar ve videokonferans toplantıları düzenliyorum. Son derece iyi giden stratejik yönetim, COVID sonrası döneme uyum/karlı büyüme ile kurumsal risk yönetimi projelerinin içindeyim. Herşey ekip çalışması ve ekipler dijitalde pek ala verimli çalışabiliyor. Türkiye’de altyapı konusunda sorunlar olduğu doğru. 5G gibi teknolojilerin, sağlığa etkileri tartışma konusu olmakla birlikte, gerçek zamanlı, kesintisiz ve hızlı iletişime imkan vermesi söz konusu olacak. 2025′den itibaren yaygınlaşmasını beklediğimiz esnek çalışma, 2020′de hayata geçmiş oldu.

Sağlık kuruluşlarının henüz çok yeni bir iş modeli ile olsa da çevrimiçi tanı ve tedavi yapabilir olduklarını görmeleri, en azından denemeleri, banka ve finansal kuruluşlar ile devletin, pek çok rutin ve rutin olmayan süreci, çevrimiçinden yapılabilir ve tamamlanabilir hale getirmesi, dijital imzanın gerçek imza gibi kabul edilebileceğine dair hukuki ve pratik tartışmaların başlamış olması, hep tezimizi doğruluyor.

economic-collapseCOVID-19 sonrası yeni dönemde havacılık ve turizm sektörlerinin de ciddi ölçüde etkilenmesi söz konusu olabilecek. Seyahat planlamaları en az aşı bulunana kadar daha muhafazakar şekilde ele alınacaktır. Pek çok ülke ve şehirde iş yapan iş insanları, artık seyahatlerini daha özenli planlayacaklar, yılda 4 defa seyahat ettikleri şirket ve şehirlere belki de 2 defa gitmek ve kalanı çevrim içi halletmek yoluna gidecekler. Ayrıca kalabalık, tıkış tıkış tesislerde tatil yapmak yerine, butik, sakin, gıda kalitesinden emin olunan, ekolojik yönü ağır basan tatiller öne çıkacak. İş ve tatil seyahatlerinin daha fazla kişisel araçlar ile yapılması söz konusu olabilecek. Bu özellikle otomotiv sektörü için iyi haber olabilir. Toplu taşıma yerine bisiklet gibi daha çevreci tercihleri daha sık görmeye başlayabiliriz.

Bu paragrafta yazan ve önceki paragraflarda yazdıklarımız da elbette belediyecilik kavramını yeniden şekillendirecektir. Daha çevreci, ekolojik yaşama saygılı, tarımsal üretim yapan, üretim yaptıran, sağlıklı yaşam tarzını teşvik eden, IoT teknolojileri (nesnelerin interneti) ile insanları ve şehir hayatını yakından takip eden, sosyal yardım değil, üretkenlik oluşturma yardımı yapan, rehberlik edici, bölgesinin tüm ticari imkanlarını değerlendiren girişimci belediyeler dönemi başlayacaktır.

Siyaset ve bürokrasi ile ekonomik ve sosyal sistemler de COVID sonrası hızlı değişimler ile karşı karşıya kalacaktır. Vatandaş, bir virüs karşısında devletlerin, uluslararası sistemin, birliklerin ve bilimin içine düştüğü acziyeti asla unutmayacaktır. İşte bu sebeple, COVID-19 sonrası pek çok şeyin değişme ihtimali vardır. Tahminim, sözde demokrasi şemsiyesi altında beslenen sert ve vahşi neoliberal politikalar, bu dönemden sonra aynı şekilde devam edemez. Sağ ile birlikte, sosyal demokrasi ve sol gibi kavramların dahi radikal dönüşüme uğraması beklenebilir. Sağ ve sol arasındaki uçurumlar kapanacaktır. Gelecek dönemlerde, başta iklim değişikliği olmak üzere plansız sanayileşme, atıklar, karbon salınımı, orman kayıpları, buzulların erimesi, açlık, hibrit tohumlar, GDO, hava ve su kirliliği ve şehirleşme kavramları daha fazla tartışılacaktır. Geniş kitlelerin aktivist olacakları bir dönem gelecektir. Kapitalist sömürü ve baskı düzeni mercek altına alınacaktır. Bugünün insanı hasta olmak ve erkenden ölmek istemiyor. Hümanist, barışçı, ulus devlet ve otokratik yapılara baş kaldıracak akımların hızlanması söz konusu olabilecektir. Bu da bizi bir sonraki paragrafa taşıyor.

Her sistem kendisini savunmak ister. Kapitalizm de bunu yapacaktır. Bunu yaparken, humanizme ve çevreciliğe teslim olacağını sanmak saflık olur. Kapitalizm ve uygulanma modeli olan neoliberalizm, insanı hızla denklem dışına çıkartıp, arz güvenliğini sağlamak isteyecektir. Özellikle COVID-19 döneminde, kapanan iş yeri ve fabrikalar, 2030′larda devreye girmesi beklenen yapay zeka ve robotlar ile insan-teknoloji birleşmesinden oluşan transhumanizmin hız kazanmasına neden olacaktır. Karanlık ve insansız fabrikalar, asgari geçim ücreti ile insanları sadece tüketiciler haline dönüştürmek, demokrasi oyununa dijital ortamlardan devam etmek, olası salgın ve hastalıklara karşı biyoteknoloji, gen dizimi, kök hücre ve nanoteknoloji gibi bilimsel ve teknolojik gelişmeler ile insanlığa umut vermek ve güven kazanmak, IoT ve yapay zeka ile olası salgınları en başta erkenden tespit edip, izolasyon sağlamak gibi ileri koruyucu hamleler ile insanlığı rahatlatma stratejilerini tecrübe ediyor olacağız. Siyasetçilerin insana yeni bir rol, bir alan, bir statü kazandırarak, hassasiyetleri ciddiye alarak süreci en doğru şekilde yönetmesini bekliyoruz.

Bu ikili gerilimden kaynaklanan tansiyon, siyasi ve ekonomik istikrarsızlıklara yol açabilir. Bu noktada iş dünyasının bu gelişen uçurumu fark ederek, doğru hamleleri yapması gerekebilir.

Elbette uluslararası birlikler, sivil toplum kuruluşları ve uluslararası ilişkiler de COVID-19 sonrası önemli değişimler yaşanmasını beklediğimiz alanlar. İş dünyasının özellikle gittikçe tırmanan ABD-İran, ABD-Çin, AB’nin yapısal birliğinin korunması, AB-Rusya, Türkiye-Rusya ilişkilerini dikkatle takip etmesi gerekiyor. Bunların her biri, bölgesel veya genel çatışmalara ve hatta savaşlara dönme ihtimali olan konular. Suriye, Libya, Ukrayna veya COVID bahaneler olacaktır. 2040′a kadar olan dönem VUCA dönemi olarak tanımlanmış olduğundan, bu döneme kadar olabilecek büyük ekonomik buhran, ülkeler arası ticaret savaşları ve askeri savaş senaryoları gözden uzak tutulmamalıdır.

operationsCOVID-19 sonrası ekonomiye ayrı bir başlık açmak gerekiyor. Roubini veya Dalio gibi kriz kahinleri, 2020′den itibaren ne U, ne V, ne de L şeklinde bir toparlanma beklemiyorlar. Onlara göre I şeklinde yani aşağı doğru bir iniş söz konusu olacak. 1929′dan daha büyük bir buhran beklentisini dillendirmeye başladılar. Merkez Bankaları ise faiz indirimleri ve varlık alımları yoluyla ekonomileri ayakta tutmaya çalışıyorlar. Dünya global hasılasının %3′ten fazla küçülmesi olası. Global ticaretin ve yatırımların %50 oranında gerilemesi, pek çok ülkenin 2020′de ciddi kayıplar yaşamaları olası. Bunlara, ülkelerdeki tüketici güven düşüşleri, travmaların atlatılması ve yeni normale alışma çabaları ile dış olası risk ve tehditleri eklerseniz, dünya ekonomisinin ne denli büyük bir sırat köprüsünden geçtiğini görürsünüz. Böyle bir dönemde, şirketlerin hazır olmaları gerek. Neye? En kötüye. En kötüye hazır olmak için çok esnek, çevik, hızlı ve dayanıklı (resilience), nakit odaklı olmaları gerek. Dijital dönüşüm konusu artık bir mecburiyet. İnovasyon ise olmazsa olmaz, iş hayatının temel koşulu. İş hayatında ülkeler, ulusal, sektörel ve kurumsal bazda bir doğal seleksiyon dönemi başlıyor. Bu, muhtemelen 2027′den itibaren başlamasını beklediğimiz, herhalde 150-200 senede bir olabilecek ve öne çekilmiş önemli bir devrim.

Şirketler, sivil toplum kuruluşları ve kamu kurumları, vizyon ve misyonları ile stratejilerini yeniden gözden geçirmeliler. Risk ve fırsatlarını 5-10 senelik perspektiflerle tanımlamalılar ve yönetmeliler. Süreç ve organizasyonlarını çevik, adaptif, yalın hale getirmeliler. Dijital kültürü en hızlı şekilde benimsemeleri için insan kaynaklarını psikolojik, teknik ve teknolojik eğitim ve koçluk programlarına almalılar.

Bunu da hemen yapmalılar. COVID-19 sonrası, yani 2021 çok geç olacaktır. Bunu yapmak için birinci koşul ise çok açıktır: “Güçlü, stratejik farkındalığı yüksek, operasyon değil strateji odaklı, gelecekteki mega trendleri fark edebilen, çok boyutlu düşünebilen ve dijital bir dönemde insanlardan verim alabilen liderler ile çalışmak”. Böyle liderler bulmak, işe entegre etmek ve bu liderlere destek olmak Yönetim Kurulları açısından temel önceliktir.

Elbette bu yazdıklarım dışında da COVID-19 sonrası pek çok mega, makro ve mikro trend devreye girecektir. Her alanda hızla ileri sarıyoruz. Şirketlerin bu dönemde üst yönetimleri olduğu kadar, Yönetim Kurulları’nı da bu yeni dönemin gerekliliğini anlamış, strateji ve risk yönetimine katkı sağlayabilecek bağımsız üyeler ile güçlendirmeleri, ayakları yere basan, somut modeller üretebilecek, bunların kurum içinde başarı ile uygulanmasını sağlayacak, “kıdemli ve tecrübeli” danışmanlar ile çalışarak bu “yeni normal” döneme, yani VUCA dönemine hazırlanmaları gerek.

Bir Cevap Yazın

E-Posta adresiniz yayınlanmadı

Şu HTML etiketlerini ve özelliklerini kullanabilirsiniz: <a href="" title=""> <abbr title=""> <acronym title=""> <b> <blockquote cite=""> <cite> <code> <del datetime=""> <em> <i> <q cite=""> <strike> <strong>


Yukarıya Git