Anasayfa » İç Denetim | İç Denetim Danışmanlığı | İç denetçilik | Kamu İç Denetim » Ekonomik Krizler, Nedenleri ve Aşamaları (İç Denetçiler için Pratik Bilgiler- I)

Ekonomik Krizler, Nedenleri ve Aşamaları (İç Denetçiler için Pratik Bilgiler- I)

Ekonomik kriz, iç ve/veya dış kaynaklı olarak ani ve beklenmedik biçimde ortaya çıkan olay ve koşulların; ülke ekonomisi, iş sektörleri ve firmalara zarar verecek sonuçlara neden olmasıdır. Ekonomik krizler; üretimde ani ve hızlı bir daralma, fiyatlar genel seviyesinde hızlı düşüşler, işsizlik oranlarında ciddi yükselişler, sektörel veya genel iflaslar, ücretlerde önemli düşüşler, sermaye piyasalarında çöküşler, para piyasalarının kilitlenmesi gibi çeşitli şekillerde ortaya çıkabilir.

Ekonomik krizlerin nedenleri arasında; Mal/hizmet piyasaları ile finansal piyasalarda talep daralması veya arz fazlalığı Doğal afetler Siyasal bunalımlar, istikrarsız veya popülist politikalar Askeri müdahaleler Piyasalarda düzenleme ve denetleme eksikliği Ekonomik yapı, teknoloji ve ekolojideki hızlı değişimler sayılabilir. Krizlerin ortak bazı özellikleri vardır. Bunlar genel olarak; · Zamanlamasının tahmininin zorluğu · Sonuçların yaratacağı etkinin tahmin edilmesinin güç olması · Süresinin tahmin edilememesi (kısa veya uzun sürebilir) · Bulaşıcı bir etkiye sahip olmaları (küreselleşme ve entegrasyon) · Genel olarak benzer süreçler olmaları, gelişimlerinin tahmin edilebilir oluşu Krizler genel olarak dört aşamada gelişim gösterir. Birinci aşama, kısaca “balon aşaması” olarak da tabir edilebilir. Bu aşama, ekonomik varlıkların birer balona dönüştüğü süreci tarifler. Bu aşamada, hisse senetleri, gayrımenkuller, emtia gibi varlıkların fiyatlarının hızlı ve devamlı surette yükseldiğini tecrübe ederiz. Elbette ki bu yükseliş, temelde ekonomik beklentiler ile ilgilidir. Ekonomik beklentiler, varlık fiyatlarının yükselişi üzerine olduğunda, talep artar, varlık fiyatları yükselir. Varlık fiyatları yükseldikçe de ekonomik beklentiler bunların daha da artacağı yönünde güçlenir. Bu bir sarmaldır ve her iki yönde tetikleyici etki yaratır. Böylece yatırımcılar, bu varlıkların fiyatlarının sonsuza dek artacağına inanırlar. Bu nedenle, pek çok farklı fiyat düzeyinden alınan bu varlıkların fiyatları artmaya devam eder. İşte bu esnada ortaya bazı finansal dehalar çıkar! Fiyatı yükseldikçe yükselen bu varlıklara dayanan bazı enstürmanlar ve hatta bu enstürmanlara dayalı ikinci kuşak yatırım araçları dizayn ederler. Böylece ortaya yeni türev enstürmanlar, yani yeni varlıklar çıkar. Temel varlıkların fiyatları artmaya başladıkça, bu varlıklara dayalı birinci ve ikinci kuşak türev varlıkların da fiyatları artar. Çok büyük karlar, büyük kazançlar elde edilmeye başlanır. Belirli bir noktadan sonra piyasalarda, teknik imkansızlıklar veya ihmaller nedeni ile sağlıklı finansal hesaplamalar yapılamamaya başlanır. Risk ve getiriler doğru ve sağlıklı hesap edilemez olur. Herkes kazanıyordur ve herkes çok mutludur. Hükümetler hane gelirlerinin artması ve oluşan pozitif tablodan dolayı olaya müdahil olmamaya çalışır. Hatta düzenleyici ve denetleyici otoriteler de gelişmeleri seyretmeyi tercih eder. Bu sürecin sonlarına doğru piyasalar fokurdamaya, köpükler veya balonlar oluşmaya başlar. İkinci aşama, kısaca “patlama aşaması” olup, balon sürecinin en önemli faktörü olan yatırımcı güveninin ve ekonomik beklentilerin bozulmaya başlaması ile ortaya çıkar. Yatırımcıların bir kısmı analiz, tahmin, sezgi veya tecrübeleri ile fiyatları iyice şişen ve adeta balona dönen bu varlıklardan şüphe etmeye başlar. Temkinli bir tavır takınırlar. Fiyatların daha yukarı çıkmayabileceği endişesi ile ucuza aldıkları varlıkları yavaş yavaş elden çıkarmaya başlarlar. Bazı önemli piyasa oyuncularının bu satışları, hala umutlu olan bazı yatırımcıların alımları ile karşılanır. Bu nedenle fiyatlarda ani düşüşler yaşanmaz. Ancak önemli piyasa oyuncularının çıkışını gören diğer grup yatırımcılar da benzer şekilde ellerindeki varlıkları yavaşça satmaya yöneldiklerinde, yatrımcıların geri kalanı da çoktan ürkmüş olur. Piyasalarda yoğun satışlar başlar. Balon artık patlamıştır. Fiyatların düşeceği doğrultusunda şekillenmiş olan bekleyişler, satışlara; satışlar ise fiyatların düşüşüne neden olmaktadır. Fiyatlardaki devamlı düşüş ise, negatif beklentileri daha da güçlendirir ve benzer sarmal bu kez ters yönlü yaşanmaya başlanır. Menkul ve gayrımenkul varlık fiyatları hızla düşmeye başlar. Bu dönemde alım olmadığı görülür. Temel varlıklara dayalı türev ürünlerin de fiyatları hızla düşmeye başlar. Temel varlıkları ellerinde tutanlar ile, bunlara dayalı menkul kıymetlere önemli düzeyde yatırım yapan kurumlar zarar etmeye başlarlar. Varlıkları satacak birilerini bulamamaktadırlar. Mali tabloları feci şekilde bozulur. Yaptıkları yatırımın ağırlığına göre iflasa kadar gidebilirler. Beklentilerin bozulmaya başladığı böylesi bir tabloda şirketler de talep düşüşleri ile paralel olarak üretimleri yavaşlatırlar. Maliyetleri düşürme ve hayatta kalma mücadelesi başlar. İşten çıkartmalar hız kazanır. İşsizlik oranları yukarı fırlar. Bu süreçte bazı finanssal kuruluşlar hakkında söylentiler çıkar ve bunların batacağı saiki ile kreditörler ve hissedarlar bu kuruluşların yakasına yapışır. Bunlardan bir kısmı gerçekten de kısa süre içinde iflas bayrağını diker. Üçüncü aşama, kısaca “dibin görülmesi” aşamasıdır. Bu tür çöküşlerin de elbet bir sonu olacaktır ve bu sona dip denilmektedir. Tıpkı deniz içinde batan ve en sonunda yüzeye çarpan bir demir parçası gibi ekonomik düşüş de bir noktada son bulur, yani ekonomi dibe oturur. Üçüncü aşamın içinde olunduğunun, yani dibin görülmesi ile düşüşün sona erdiğinin önemli sinyallerinden bir tanesi piyasalarda volatilitenin, yani oynaklığın iyice azalmasıdır. Endekslerin veya varlık fiyatlarının halen belirli düzeylerde artıp çıkıyor olması dibe henüz ulaşılamamış olduğuna işarettir. Bu noktada fiyatlar düşebileceği minimum seviyelere düşer, varlıklar birkaç yıl öncesinin fiyatlarına geriler, bu varlıkların fiyatının yeniden yükseleceği umudu ile veya alıcı bulamadığından, ellerinde bu varlıklardan tutanlar, çaresizlik içinde likidite sağlama amacı ile bu varlıkları çok düşük fiyatlardan elden çıkartma gayretine girer. Ancak piyasa bu aşamada tamemen hareketsiz, heyecansız bir seyir izler. Bir önceki aşamada hayatta kalmayı başaran pek çok şirket ve finansal kuruluş iflas etmeye başlar. İşten çıkartmaların şiddeti artarken, bu gelişmelere bağlı olarak hane halklarının gelirleri düşer. Bu ise talebin ciddi boyutta düşmesine neden olur. Varlık fiyatlarının dip seviyeye düşmesi ile zaten bozuk olan beklentiler, talebi de dip noktaya çekmiş, çöken talep ise firmaların kapanması ve işsizliğin artmasına neden olmuştur. Artan işsizlik ise yeniden beklentiler ve talebi olumsuz etkileyecek ve bu ilişki tetikleyeci, olumuz bir sarmal haline dönüşecektir. Bankacılık kesimi; kredi dönüşlerinde, kredi kartı borçlarının ödenmesinde ve azalan tasarruf eğilimi nedeni ile mevduat toplamada problemler yaşamaya başlar. Bu ise finansal piyasalarda likidite sorunlarına neden olur. Kurumlar birbirlerine karşı olan yükümlülüklerini yerine getirememeye başlarlar. Ödemeler sistemi ve bir bütün olarak finansal sistem kilitlenir. Yatırımcı ve hanehalklarının mevcut ekonomik sistem ve siyasi yapıya güvenleri iyice azalır. Şiddetli sosyal sorunlar yaşanmaya başlanır. Önemli siyasal, ekonomik ve toplumsal değişimler yaşanmaya başlar. Kriz = fırsat diyenlerin dönemleri işte bu dönemdir. Bu döneme belirli düzeyde likidite ile giren veya likit kalabilmiş kişiler (özel veya tüzel) dibe vuran varlık fiyatları nedeni ile bu varlıkları gerçek değerlerinin çok daha altına elde etmiş olurlar. Piyasa tabiri ile toplarlar. Önemli bir gelir transferi gerçekleşmiş olur. Gelir, toplumun alt ve orta kesimlerden, üst kesimlerine doğru transfer edilmiş olur. Bu nedenle her ekonomik kriz gelir dağılımı adaletsizliğini önemli ölçüde artırır. Bu esnada şişen ve patlayan bu varlıklardan kaynaklanan ekonomik fatura, hükümetler tarafından vergi mükelleflerinin sırtına yüklenir. Hükümetler bu olumsuz mali tabloyu para ve maliye politikaları ile tersine çevirmeye çalışırlar. (Bu çabalar elbette bir önceki aşamada başlar, ancak bu aşamada şiddetlenir). Piyasalara likidite sağlanmaya çalışılır. Bilançosunda bu düşük fiyatlı varlıkları taşıyan ve iflasın eşiğindeki kurumlara finansal yardımlarda bulunur. Batmak üzere olan dev sanayi kuruluşlarına devletçe yardım eli uzatılır. Batan şirket ve kuruluşlar ise kamulaştırılır. Bu aksiyonların bedelini, yani faturayı vergi mükellefleri öderler. Bu mevcut nesillerin yanı sıra yeni nesillerin de borç altına girmesi, bu yükü uzun yıllar omuzlarında taşımaları demektir. Düzenleyici ve denetleyici otoritelerin, hükümetlerin, agresif ve açgözlü piyasa oyuncularının, finansal dehaların, aşırı risk alan kişi ve kurumların hataları; vergi mükelleflerinin sırtından ek vergi alınmak, para basılmak veya kaydi para yaratılmak suretiyle kapatılmaya çalışılır. Gerek vergi yükü artışı, gerek artan para arzı, gerekse de gevşek maliye politikaları günü kurtarsa bile, orta ve uzun vadede ekonominin kararlı bir denegeye oturmasına mani teşkil edecektir. Ekonomik ve sosyal adaletin yeniden tesisi ile ekonomide kararlı bir dengenin yeniden sağlanabilmesi ise yıllar sürer. Dördüncü aşama, yani “yüzeye çıkış” aşaması ekonomik krizden çıkarak, dipten yükselmeye başlamayı işaret eder. Her ekonomik krizden çıkış ve yüzeye yolculuk pek kolay olmaz. Ekonomik kriz, finansal krizin sona ermesi ile atlatılamaz ise, 1929 ekonomik buhranı (büyük buhran) gibi büyük buhranların yaşanmasına neden olur. İşte bu en tehlikeli durumdur. Bu nedenle dip aşamasına gelmeden veya dip aşaması sırasında, yukarıda bahsedilen zararlı etkilere rağmen, yani ne pahasına olursa olsun finansal sistemin yeniden canlandırılması önem taşır. Finansal sistem, reel kesimin adeta dolaşım sistemi gibidir. Reel kesime kan pompalar ve onun hayatta kalmasını sağlar. Bu nedenle ne pahasına olursa olsun yatırımcı ve hanehalklarının ekonomiye ve genel olarak sisteme olan güvenlerini güçlendirmek, artırmak hedeflenir. Üçüncü aşama sırasında veya sonunda yaşanan siyasi değişimler, genellikle bu güveni sağlamada başarılı olmaktadır. Bu siyasi değişim, beraberinde ekonomik, sosyal ve sosyo-kültürel sistemlerdeki bazı değişimleri de beraberinde getirir. Bu değişimler zinciri, güvenin yeninden sağlanması ve ekonomik beklentilerin yeniden olumlu hale döndürülmesinde kritik önem taşır. Yüzeye çıkış aşamasının önemli sinyallerinden bir tanesi bazı ekonomik verilerde meydana gelen küçük ve olumlu iyileşmelerin medyada önemli haberler olarak ele alınması ve bu gelişmelerin piyasalarda heyecan yaratmasıdır. Diğer bir sinyal ise, bastırılmış tüketimin yavaşça yüzeye çıkmaya başlaması ile talep koşullarındaki gözle görülür düzelmelerdir. Siyasi ve ekonomik sistemdeki iyileştirmelerin meyveleri alınmaya başlandıkça, yatırımcı ve hanehalklarının ekonomik beklentileri yavaşça ve ancak kararlı bir şekilde pozitif yönde artmaya başlar. Bu son derece hassas ve kırılgan bir süreçtir. Siyasi ve ekonomik birimlerin büyük bir koordinasyon ve eşgüdüm içinde bu süreci yönlendirmeleri gerekmektedir. Yüzeye yolculuğun itici gücü siyasi istikrar, olumlu dış politika gelişmeleri, likidite koşullarının iyileştirilmesi ve finansal sisteme olan itibarın güçlendirilmesidir. Bu unsurların varlığı halinde yüzeye yolculuk başlar ve olumlu her gelişme ile de hız kazanır. Yüzeye çıkış aşamasında makro ekonomik verilerin iyileşmesi, büyümenin artması, talebin artması, işsizlik oranlarının düşmesi beklenir. Bu dönemlerde, bozulan mali ve parasal disiplin nedeni ile bir miktar enflasyon görülmesi normaldir. Yani enflasyon oranlarında artış görülebilir. Ancak özellikle gelişmiş ülkelerde enflasyon ikincil bir problem olarak göz ardı edilebilecekken, Türkiye gibi gelişmekte olan ülkelerde göz ardı edilmemelidir. Bu durum, gelişmekte olan ülkelerde kriz yönetiminin daha da güç olmasına neden olur. Bu ülkelerde kararlı ekonomik dengenin sağlanması amacı ile bir yandan talep artırıcı politikalar yürütülürken, diğer yandan makroekonomik dengesizliklerin temel nedeni olan enflasyonu kontrol etme çabaları söz konusu olur. Ekonomi yönetimleri, tabiri caiz ise ip üzerindeki cambazlar gibi dikkatli hareket etmek durumundadırlar. NOT: Yularıdaki aşamalar herhangi bir literatür taraması veya referansa dayandırılmak suretiyle değil, doğrudan yazarın kendi görüşleri paralelinde ortaya koyulmuştur. Krizleri pek çok farklı sayı ve yapıda aşamada ele almak mümkündür. Bu halde, her bir aşamanın arz ettiği özellikler ile sahip oldukları süreçler farklılık gösterecektir. Yukarıdaki sınıflandırma ile yazar, herhangi bir akademik referansa işaret etmeden, güncel krizlerin özellikle iç denetçiler ve ilgili diğer meslek profesyonellerince (iç kontrol uzmanları, risk yöneticileri, müfettişler, vb.) pratik bir bakış açısı ile daha net bir şekilde anlaşılabilmesini sağlamayı hedeflemektedir.

Bir Cevap Yazın

E-Posta adresiniz yayınlanmadı

Şu HTML etiketlerini ve özelliklerini kullanabilirsiniz: <a href="" title=""> <abbr title=""> <acronym title=""> <b> <blockquote cite=""> <cite> <code> <del datetime=""> <em> <i> <q cite=""> <strike> <strong>


Yukarıya Git