Aile şirketleri dediğimiz zaman bundan 10 sene önce aklımıza kurumsallaşma sürecine başlamamış veya henüz başında olan, kurucu liderin yönetimde olduğu ya da 2. kuşağa yetkiyi yeni devretmiş, girişimci bir şirket kültürüne sahip, görev, rol ve sorumlulukların iç içe geçtiği, stratejinin kurucunun kafasında şekillendiği, büyüme ve ciro odaklı, yatırım peşinde kapasiteyi artırmak için çabalayan şirketler gelirdi.
Bugün epey bir şirket yine bu statüde olmakla birlikte, aile şirketleri ülkemizde ölçek ve kurumsallaşma yolunda oldukça ilerlediler. 10 sene sonra bambaşka bir yapıyı görüyoruz. Büyüyen cirolar ile birlikte karlılığı ön plana alan, girişimcilik ile birlikte uzmanlaşma ve kurumsallığı da önemseyen , stratejiyi ortaklar ve yönetimin birlikte belirlendiği kollektif bir çaba haline getiren, kurucunun vizyon ve değerlerini koruyan ancak çağdaş dünyanın gerektirdiği ilke ve uygulamaları yakalamaya çalışan aile şirketlerinin sayısı bir hayli fazla.
Bu şirketlerde şu an en büyük sorun iç kontrol ve iç denetim. Bir yandan hızla geleceğe koşarken, arka tarafta bir sistemsel sorunlar yumağı bırakmak zorunda kalıyorlar. Kurumsallaşma çabaları çoğunlukla bürokrasi ortaya çıkardığından, özellikle ilk kuşak patronlar tarafından şirkete el freni olan mekanizmalar olarak görülüp, bir süre sonra aforoz ediliyor. Ciroları 300 milyon- 1.5 milyar TL arası değişen pek çok aile şirketine danışmanlık yaptığımdan bu olguya özellikle de bu ölçekte çok sık rastlıyorum.
İç kontrol ve iç denetim girişimci ve dinamik bir aile şirketi yapısı ile nasıl uyumlanır? Veya uyumlanabilir mi?
Cevabım kesinlikle evet. Ancak bu konuda pratik uygulama ile teorinin birbirinden farklılaştığını görüyoruz. Yani teorinin ve uluslararası modellerin birebir uygulandığı ve sonuç aldığımız bankalar ve büyük ölçekli şirketlerden farklı olarak orta üst ve orta ölçekli aile şirketlerinde iç kontrol ve iç denetim daha çevik, daha çok strateji odaklı, danışman rolü ağırlıklı yapılanması gerekiyor. Bu iç denetim planlarından, iç kontrolün uygulanma biçimine kadar herseyi değiştiriyor. Bu tür şirketlerde, iç kontrol ve iç denetim için hazır giyim değil, terzi işi çalışmak gerekiyor. Belirli bir ölçeğe ulaşmış, 1- 1.5 milyar TL ciro tavanını aşmamış olan aile şirketleri için farklı iç kontrol ve iç denetim modelleri uygulanmalı.
Peki bu şirketleri bu sistemler için gerekli yatırımı yapmaya istekli mi? Bence esas sorun burada başlıyor. Bu büyük ihtiyacı genellikle daha ekonomik yöntemler ile halletmeye çalışırken, başarısız oluyorlar. Bu konulara yatırım bakış açısı ile bakan, doğru danışman ve uygulama modelleri ile çalışmak konusunda vizyon ortaya koyan şirket sayısı oldukça az. Bu nedenle piyasada çok fazla dene yanıl tecrübeleri var. Örgütsel olarak çok yoruluyorlar. İnançlarını kaybediyorlar. En büyük riskin de bu olduğunu düşünüyorum.