Dünyada Neler Oluyor?

2007 yılının yaz aylarında başlayarak tüm dünyayı etkisi altına alan mali kriz halen devam ediyor. 2008 başından bu yana batan banka sayısı 13. Dev dünya şirketleri peşi sıra zararlar açıklıyor. Hasar tespiti yapıldığında 1 trilyon dolarlık bir fatura karşımıza çıkıyor. Bunun yanı sıra devletin piyasa ekonomisine ciddi müdahalesi söz konusu. ABD gibi neo liberalizmin ana vatanı olan bir ülkede bu müdahalelerin üzerinde düşünülmesi gerekiyor. “Moral Hazard” kavramı unutulmuşa benziyor. Sorun ve yarattığı hasar ortada. Ancak sorunun kaynağı sadece mortgage kredileri ve bunlara dayalı varlıkların değer kaybı mı? Konut fiyatları yükselirken korkunç karlar elde eden yatırımcılar, riskin keskin yüzü ile karşılaştığında neden panik oluyorlar? Sahiden sorun nereden kaynaklanıyor? Şıklar şu şekilde:

a) CDO adı verilen türev yatırım araçları ve bunlara ilişkin gözetim eksikliği

b) Mortgage piyasası

c) Faiz artırımı çeyrek dilimler halinde 18 defa üst üste yapan FED

d) Faizleri çok düşük tutarak hedge fundların riski yüksek finansal enstruman üretmeleri cesaret veren FED Ekonomi Yönetimi

e) Küresel anlamda finansal piyasalar için kural oluşturamamış (kuralcılığı neo-liberal felsefeye tehdit olarak gördüğünden) IMF, Dünya Bankası gibi miadı dolmuş küresel otoriteler mi?

f) 2000 yılındaki internet balonundan dersini almayan hırslı ve açgözlü yatırımcılar

Makro düzeyde sorun belki de bu unsurların tamamından kaynaklanıyor. Ancak elbette ki bu makro unsurların çok önemli mikro yansımaları var. Öncelikle fon ve finansal kuruluş üst yöneticileri bu dönemde kar realizasyonu bağlamında diğerlerinden geri kalmamak amacı ile kurumların risk iştahlarını ve buna bağlı risk toleranslarını genişlettiler. Finansal türevlere, onların türevlerine ve hatta 3. düzeyde türev araçlara yoğun yatırım yapmak, likidite koşullarının iyi olduğu, emlak piyasasının düzenli çalıştığı ve büyüdüğü, konut talebinin hız kesmediği, kısaca bahar havasının sürdüğü bir ekonomik ortamda yüksek karlar elde etmenin ön koşulu gibi görüldü. Oysa ki kurumların risk iştahları bu denli keskin, bu denli radikal biçimde yön değiştirmemeliydi. En azından bu dönüşümün risk yönetim sisteminin süzgecinden geçmesine izin verilmeliydi. Ancak kurumların son birkaç yıldaki yatırım stratejilerine bakıldığında bu konuda bir sıkıntı olduğu rahatlıkla görülebilir.

Siteyi takip eden dostlarım bilirler, yurt içi ve dışında yaşanan pek çok skandal, iflas, kaza veya kayıp ile ilgili yorum yaparken bunları genellikle kurumsal yönetim, iç denetim ve risk yönetim zaafiyetlerine bağlarım. Yaşanan kötü sonuçların esasen bu kavramların görmezden gelinmesi veya gereken önemin verilmemesinden kaynaklandığına inanırım. Hali hazırdaki kriz ile ilgili olarak da sorunun kaynağının makro düzeyde yeni finansal yatırım araçlarının piyasalarına ilişkin gözetim eksikliği ile bazı uluslararası ve ulusal kurumların vurdumduymazlığına; mikro düzeyde ise kurum yönetimlerinin kurumsal risk iştahı ve buna bağlı olarak belirlenen risk toleranslarını da içeren risk politikalarını, agresif getiri sağlama arayışına kurban etmelerine bağlıyorum. Yani mikro düzeyde sorun yatırımcı, finansal kuruluş ve fonların, piyasalar ve düzenleyici otoritelerce rasyonel kabul edilen açgözlülüğünün, risk iştahlarını kabartmış olması ve riskin acı yüzü ile er geç tanışabileceklerini hesap etmemiş olmalarıdır. Yoksa dünyanın en büyük yatırım bankalarından 3 tanesi ile Amerika’nın en büyük sigorta şirketinin çökmüş olması başka ne şekilde izah edilebilir? Kader, şans veya piyasa azizliği gibi nedenler değildir elbet bu çöküşün mimarı.

Esasen risk yönetimi, kural, ilke, model ve uygulamaları ile insan faktörüne bağlıdır. Risk yönetimini insanlar kurar, onlar işletir ve onlar hafife alırlar. Risk yönetimi çevresel koşullara göre değişim gösterebilecek bir esneklikte olabilir ve olmalıdır da! Ancak unutulmaması gereken bu değişikliklerin getirebileceği sonuçların da etkin bir şekilde öngörülmesidir. İflas eden kurumların risk yönetim faaliyetleri olduğu açıktır. Sıkıntı, bu sistemlerin bulunmuyor olması değil, çoğunlukla insana (genelde üst yöneticiler) ve insanların rasyonellik zırhının arkasına sakladıkları opportunist davranışlarına dayalı olmasıdır. Risk tanımlaması, ölçümü, önceliklendirmesi, yönetimi, iletişimi ve gözetimi aşamaların her biri, bir diğerinden önemli ölçüde etkilenir. Bu unsurların bir tanesinde yapılacak değişklik, tüm unsurları etkiler. Bu nedenle, risk politikalarının mevcut konjonktür ve kişisel iştah artışları paralelinde değiştirilmesi, tüm bu unsurların genel dengesini bozar. Gözden geçirme ve yeniden yapılandırma ihtiyacını ortaya çıkarır. Ancak kurum yönetimleri riskin fırsat tarafına o denli kendilerini kaptırmış ve kar elde etmeye o denli odaklanmışlardır ki, riskin keskin yüzünü gözden kaçırırlar. Nasılsa bir risk yönetim sistemimiz var diye düşünürler. Oysa ki bu sistemin, kendi kararlarından etkilenerek yapısal özelliklerinin deformasyona uğrayacağını hesaba katmazlar. Gereken önemi vermezler.

O zaman şunu açıkça ortaya koymak lazımdır. Görece az kar etmek bir kurumu, orta veya uzun vadede oyun dışına çıkartabilir. Ancak emin olunması gereken şey, aşırı kar hırsları nedeni ile yapısal özellikleri bozulan ve etkinliği azalan risk yönetim sistemlerinin, sizi çok daha kısa vadede oyun dışına itebileceğidir. Lehman Brothers, dünyanın en büyük yatırım bankalarından biri olarak, aşırı kar yerine dengeli kar stratejileri izlese ve risk yönetimini değişimlere göre yeniden yapılandırarak risk iştahını makul toleranslara endeklese idi az mı kar edecekti? Belki evet. Yöneticileri az kar elde etmek nedeni ile yatırımcılarca suçlanacak mıydı? Büyük ihtimalle evet. Ancak bugün hala oyunda kalmayı başarabilecekti.

Kabul ediyoruz ki kurumlar kar ederek hayatta kalır, diğerlerinden fazla kar ederek, hissedar başına düşen getiriyi maksimize ederek ilerlemek zorundadır. Ancak konjonktürel olarak değişmek ve gelişmek durumunda kalan iş stratejilerine risk yönetiminin de mutlaka ve mutlaka ayak uydurması gerekir. Risk iştahınız artıyor, yatırım politikaları ve stratejileriniz buna uygun değişiyor ise risk yönetiminizi de gözden geçirmeniz gerekmektedir. Belki o zaman kısa vadede hayatta kalma şansınız olur. 2007 deki mortgege krizi, 2000 yılındaki internet şirketleri krizinden ders alınmadığını ortaya çıkardı. Umarız bu sefer gereken dersler alınır.

Bertan Kaya

Bir Cevap Yazın

E-Posta adresiniz yayınlanmadı

Şu HTML etiketlerini ve özelliklerini kullanabilirsiniz: <a href="" title=""> <abbr title=""> <acronym title=""> <b> <blockquote cite=""> <cite> <code> <del datetime=""> <em> <i> <q cite=""> <strike> <strong>


Yukarıya Git