Şirketler Ekonomik Krize Karşı Ne Yapmalı? (1)

Bilindiği üzere dünya ekonomik gündemi birkaç aydır oldukça karışık durumda. Özellikle Amerikan ekonomisindeki olumsuz gelişmelerin sıkı bir şekilde takip altına alındığı bir dönemdeyiz. Benzer şekilde gözler sürekli Avrupa Merkez bankası ve Çin’in ekonomi otoritelerinin alacakları kararlara kilitlenmiş durumda. Bunun sebebi bu dış gelişmelerin bazı iç siyasi şoklar ile birleşerek ülkemizde bir kriz ortamına zemin hazırlaması. Ekonomik kriz denilen olgu finansal piyasalar veya reel sektör kaynaklı olabiliyor, birinde başlayan bir sıkıntı, diğerini de kolaylıkla etkileyebiliyor.


Hatırlanacağı üzere, ülkemizde 2000 ve 2001 senelerinde yaşanan finansal tabanlı bir kriz kısa süre içinde bir reel krize dönüşmüş, ülkemiz hizmet, sanayi ve inşaat sektörlerini önemli boyutta etkilemişti. Bilindiği üzere ekonomik krizler bir ülkede politik ve/veya ekonomik nedenlerle ortaya çıkan ve ülkenin temel ekonomik yapısını temelden sarsan olaylardır. Global ekonomik kriz ise uluslararası ekonomide aniden ve beklenmedik bir şekilde ortaya çıkan olayların makro açıdan ülke ekonomisini, mikro açıdan ise firmaları ciddi anlamda sarsacak sonuçlar ortaya çıkarmasıdır. Yani bu açıdan bakıldığında ülkemizde bazı kişilerce dile getirilen olası bir ekonomik krizin “global” ve “siyasi” faktörler yani kısaca çevresel riskler sonucu gerçekleşmesi muhtemel görülmektedir.

Ekonomi teorisi birkaç dönem boyunca ardı ardına ciddi büyüme oranları sergileyen gelişmekte olan ülkelerin bu dış (çevresel) (external) riskler nedeni ile, bir veya birkaç dönem ekonomik bir gerileme (resesyon) ile karşı karşıya olabileceğine işaret etmektedir. Bu bağlamda kriz beklentileri ne kadar temelsiz veya ne denli kötümser olursa olsun, ekonomi teorisinin teorik açıklama ve ampirik bulguları bizi her zaman bu tür risklerin yoğunlaştığı dönemlerde kuşku duymaya itmeli, ekonomik kriz konusu ciddiye alınmalıdır. İçinde bulunduğumuz dönem işte böyle bir dönemdir.

Finansal sektörün ekonominin motoru olan reel sektör şirketleri için önemi tartışılamaz. Bu iki kesim de birbirlerini destekleyen, besleyen oluşumlardır. Bu nedenle krize karşı alınacak tedbirlerin koordineli ve danışıklı olmasında büyük önem vardır. 2000 ve 2001 krizlerinden sonra finansal kesimde bazı yapısal ve ciddi boyutlu dönüşümler gerçekleştirilmiştir. BDDK’nın kurulması, Bankacılık operasyonları, sermaye yapılarının güçlendirilmesi, açık pozisyonların takibi, Banka Bilgi Sistemlerinin ve Finansal İşlemlerinin bağımsız denetim ve risk odaklı denetimler ile tanışması, kurumsal yönetim yaklaşımının yaygınlaştırılması finansal kesimi ve özellikle de bankacılık sektörünü kuvvetlendirmiş, bankaların ve diğer finansal kurumların benzeri krizlere karşı dayanıklılığını ve taşıdıkları risklere ilişkin farkındalıklarını önemli oranda artırmıştır.

Buna karşı özel sektörde bu tür krizlere karşı bazı tedbirler almaya çalışmış, çevresel risklerin önemi anlaşılmış, “verimlilik” kavramı şirketlerin adeta can simidi gibi sarıldıkları bir unsur haline gelmiştir. Yaşanan bazı krizler sebebi ile, çeşitli dış risklerin ki buna makro ekonomik riskler de dahil, şirketlerin üretim kararlarından tutun, stok politikaları, pazarlama ve ihracat imkanları ile finansal yapıları üzerinde oynadığı rol açık bir şekilde ortaya çıkmıştır. Verimlilik kavramına ek olarak “inovasyon” ve “kurumsal yönetim” kavramları de ciddi boyutta tartışılır olmuştur. İnovasyon, yeni fikirlerin ticari bir yarara dönüştürülmesi sürecidir. Yani yaratıcılığın, ticari ustalıkla birleştirilmesidir. İnovasyon geleceği yaratmakla ve sürdürülebilir kârlı büyüme sağlamakla ilgilidir. Türkiye Kurumsal Yönetim Derneği, kurumsal yönetim (yönetişim) kavramını şu şekilde tanımlanmaktadır: “Kurumsal Yönetim, bir şirketin, hak sahipleri ve kamuoyunun menfaatlerine zarar vermeyecek şekilde, mali kaynakları ve insan kaynaklarını kendine çekmesini, verimli çalışmasını ve bu sayede de hissedarları için uzun dönemde ekonomik kazanç yaratarak istikrar sağlamasını mümkün kılan kanun, yönetmelik ve gönüllü özel sektör uygulamaları bileşimidir”. Yani son dönemde karlılık üzerinde önemli bir vurgu yapılmaktadır. Karın basit ekonomik formülünün “gelirler – giderler” olduğunu biliyoruz. Bu halde 2001 krizi sonrası ortaya çıkan, sıklıkla tartışılan ve şirketlerimiz açısından hayatta kalmanın çözümleri olarak genel kabul gören inovasyon, verimlilik ve yönetişim kavramları, genel olarak, karı sağlama ve bunu istikrarlı hale getirme, yani sürdürülebilir, paydaşlara faydalı karlılık üzerine odaklanmaktadır. Bu amaç ile, topluma ve yasalara duyarlı, gelirlerini farklı, kaliteli ürün ve hizmetler ile maksimize eden, giderlerini yine en düşük olacak şekilde çeşitli yol ve yöntemler ile minimize eden şirketlerin hayatta kalması söz konusudur.

Ülkemizde şirketler kesiminin yani özel sektörün bu kavramların önemini anlamaya başladığı aşikardır. Bu üç kavramın bir önemi daha vardır. Bu kavramlar kriz öncesi olduğu kadar kriz sırasında ve sonrasında da şirketlerin sürdürülebilir karlılığına önemli katkı yapmaktadır. Bu halde bu kavramların şirket yönetiminde belki de en temel varsayımlar olarak kabul edilmesi gerekmektedir. Bu halde şirketler kriz öncesi, sırasında ve sonrası;

1) Mutlaka verimlilik ilkesine uygun faaliyet göstermeli

2) İnovasyon kavramını anlamalı, bu kavrama yönelik olarak ürün ve hizmetlerini farklılaştırma yoluna gitmeli

3)Kurumsal Yönetim anlayışı ve bunun gereği olan KY ilkelerini kabul ederek, bunları eksiksiz uygulamalıdırlar.

Şimdi bu üç koşulun nasıl sağlanabileceği, yani şirketlerde nasıl tesis edilebileceğine geçmeden, bu koşulların sağlanması halinde ne tür faydalar sağlayabileceğine göz atalım:

Ülkemizde şirketlerin ekonomik krizler sırasında şu 4 alanda ciddi sıkıntı çektikleri görülmektedir. Bu alanlar finansman, pazarlama, stok yönetimi ve stratejik yönetimdir. Tüm bu alanların da birbirleri ile ilişkili olduğunu söylemek hatalı olmayacaktır. Şöyle ki, kriz dönemlerinde yapılan stratejik planlama hataları şirketin kısa vadede krizi atlatsa bile orta vadede bünyesine zarar verebilmektedir. Kriz dönemlerinde likit kalınması gereken durumlarda yatırım yapmak, yatırım yapılması gereken durumlarda da likit kalmak şirketin finansman politikalarını da olumsuz yönde etkilemektedir. Finansal risklerin iyi yönetilememesi, piyasa risklerinin şirket bilançoları üzerine etkileri gerçekten ölümcül sonuçlar doğurabilmektedir. Örneğin dolarla ihracat yapan bir şirket, dolarla borçlandığı takdirde açık pozisyon riski taşımadığını düşünebilir, ancak farklı piyasa riskleri ile karşı karşıya olabilir. Şirket döviz kurlarındaki bir yükseliş ile ihracat hacmini arttırken, kurlardaki artış ile borçlanma maliyetleri de artmaktadır. Bu ikisi arasında dengeli bir durum olduğu varsayılsa bile, özellikle hammadde ve ara malı ithal eden, dışa bağımlı bir üretim yapısına sahip ise, ki ülkemiz genelde bu türde işletmeler ile doludur, kurlardaki artışın ithal maliyetlerini artırma ve şirketin bu fiyat artışlarını nihai ürün fiyatına yansıtma zorunluluğundan dolayı iç ve dış pazarda kayıplar yaşaması ihtimali yüksektir. Pazarlama alanında yaşanan tüm sıkıntılar ise şirketin nakit yapısına ve dolayısı ile de finansman politikasına etki edecektir. Kriz dönemlerinde biriken stoklar ve hatalı stok yönetim politikaları pek çok şirketin önemli zararlar etmelerine veya gereksiz düzeyde stoklar ile çalışmak durumunda kalmaları ve olması gerekenden daha az kar etmelerine yol açmaktadır.

Bu bağlamda inovasyon, verimlilik ve iyi kurumsal yönetim ürün ve hizmetlerin piyasa koşullarından veya çevresel risklerden (piyasa, rekabet, yasal düzenlemeler) “mümkün olduğunca” bağımsız hale getirilmesine imkan vermektedir. Bu ne demektir?

Verimlik bilindiği üzere, en genel anlatımıyla, üretim sürecine sokulan çeşitli faktörlerle (girdiler) bu sürecin sonunda elde edilen ürünler (çıktılar) arasındaki ilişkiyi ifade eder. Savurganlıktan uzak, kaynakları en iyi biçimde değerlendirerek üretmek demektir. Verimli işletmelerde;

- Stok yönetimleri sağlıklıdır. Krizlere asla gereğinden çok fazla stok ile yakalanmazlar. Yani stok maliyetleri optimaldir.

- Aynı üretimi daha az girdi ile yapar veya aynı girdi ile daha çok ürün elde ederler.

- İnsan kaynağı, teknoloji altyapısı ve üretim süreçleri maliyetleri düşürmek üzere optimize edilmiştir. Operasyonel giderler olabilecek en düşük düzeydedir.

- Özellikle kriz zamanlarında önemli maliyet avantajları sağlamaya ve bunların ürün veya hizmet fiyatına yansıması ile pazarı koruyup geliştirmeye imkan verir.

İnovasyon ise özellikle gelir tarafında önemli katkılar sağlayacak bir kavramdır. İnovasyon çeşitli şekil ve türlerde yapılabilmektedir. Piyasada bulunmayan yeni bir ürün veya hizmet geliştirmek, eski bir ürüne farklı bir kullanım ile yeni bir pazar yaratmak, yeni bir ürünü farklı bir kullanım ile eski bir pazarda satmak veya şirket içi operasyon ve süreçleri değiştirmek suretiyle verimlilik sağlamak gibi çeşitli şekillerde fayda sağlamaktadır. Pazar geliştirmekten çok, kurum çapında sergilenmesi gereken bir çabaya işaret eder. Gelir yaratmak kadar, giderleri düşürmeye yönelik adımları da içerir. Ekonomik krizler sırasında verimlilik sağlamak kadar hatta daha çok fayda sağlar. İnovasyon mevcut ürün ve hizmetlerin, şirket içi süreçlerin, örgütsel yapıların ve her zamanki klasik yaklaşımların farklılaştırılması ve bu farklılaştırmanın kar yaratması temeline dayanan bir kavramdır. İnovatif şirketler krizleri birer fırsat olarak görür ve bu krizlerde normal dönemlerin üzerinde büyüme sağlayabilir. İnovasyon, şirketlerin Pazar payları, ciroları, giderleri, nakit akışları ve bilançoları üzerinde olumlu katkılar yapar.

Kurumsal Yönetim ise en iyi şirket yönetimini ifade etmektedir. Etkileri verimlilik veya inovasyon kadar somut veya anlaşılır olmamasına rağmen, sağladığı faydalar onlardan daha az değildir. Sadece ekonomik kriz dönemlerinde değil hemen her dönemde şirketlerin ekonomik ve sosyal yönden kar sağlamalarına yardımcı olur. İyi kurumsal yönetim, tesis ettiği pek çok mekanizma kanalı ile kurum içi ve dışında pek çok alanda gelişme sağlanmasına imkan verir. Kurumsal yönetimin 4 önemli ilkesi olan “Adillik, Şeffaflık, Hesap verebilirlik ve Sorumluluk” kurumun tüm paydaşları ile olan ilişkileri ve kurumun faaliyetlerinde önemli bir rehberlik ve düzenleme getirmekte, bu sayede pek çok önemli yönetsel aracın kullanılması için dayanak oluşturmaktadır. Etkin risk yönetimi ve iç denetim mekanizmaları da bu bağlamda düşünülebilecek araçlar olarak karşımıza çıkmaktadır. Kurumsal yönetim ilkeleri, yatırımcıların güveninin artırılması, sermaye maliyetinin düşürülmesi ve daha istikrarlı finansman kaynaklarının sağlanmasına yardımcı olmakta ve bu yönüyle finansman olanakları ve yatırım kararlarını etkilemektedir. Özellikle kriz dönemlerinde yukarıda bahsi geçen finansman sıkıntılarının giderilmesinde, yatırımcılar tarafından bir şirkete yatırım yapmaya karar verilmesi esnasında, önemli bir kriter olarak katkı sağlamaktadır. Yani, özellikle ekonomik krizler ile nakit döngüsü bozulan, önemli yatırım fırsatlarını sermaye eksikliği ile kaçırmak durumunda kalan şirketler, etkin bir kurumsal yönetim tesis ederek, stratejik yönetim ve finansman problemlerini çok daha kolay şekilde halledebilme imkanına sahiptirler. Gerek yurt dışı yatırımcılar, gerekse de yurt içi ve dışı kreditörler nazarında, büyüklüğü ve ölçeği ne olursa olsun, etkin kurumsal yönetim uygulamaları sergileyen şirketlerin avantaj sağlayacakları kesindir. Yukarıdaki 4 kurumsal yönetim ilkesinin soyut kavramlar olmakla birlikte, belirli yönetsel araçlar yardımı ile somut şekilde uygulamaya alınması, şirketlerin sermaye maliyetlerine doğrudan etki edebilecek bir unsur olacaktır. Etkin kurumsal yönetimin karlılık üzerine etkileri daha çok verimliliği artırması ve etkin risk yönetimi ile kayıpları azaltması, itibar artışları ve etkin kurumsal iletişimi ön plana çıkarması paralelinde ortaya çıkan dolaylı katkılar şeklinde olmaktadır.

Gelelim bu 3 kavramın nasıl gerçekleştirilebileceğine? Yani bir şirket ne yaparsa verimlilik artışı sağlar? Nasıl inovasyon yapar? Kurumsal Yönetimi ne şekilde tesis eder?

Devamı 2. bölümde…

Bir Cevap Yazın

E-Posta adresiniz yayınlanmadı

Şu HTML etiketlerini ve özelliklerini kullanabilirsiniz: <a href="" title=""> <abbr title=""> <acronym title=""> <b> <blockquote cite=""> <cite> <code> <del datetime=""> <em> <i> <q cite=""> <strike> <strong>


Yukarıya Git